Birçok meselede olduğu gibi harf devrimi de anlaşılmadan, bazı kesimlerce kendi ideolojileri doğrultusunda eleştirilen bir durum. Bu mevzuyu ülkemizde herkesçe saygı gören bilim insanı Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın Ocak 2018 baskı tarihli, Kronik Kitap yayınevinden çıkan “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” kitabının “Dedemin Mezar Taşını Okuyamıyorum (!)” başlıklı yazısından direkt aktaracağım. Başlamadan önce sadece ve sadece Atatürk karşıtlığı için, harf devrimini bilmeden, dönemin okur-yazarlık oranını bilmeden ve en önemlisi konuştuğu dilin ihtiyaçlarını bilmeden yobazca ve cahilce “bir gecede cahil kaldık” ve “ecdadımın mirasını okuyamıyorum” şeklinde argümanlar ile harf devrimine kaşı çıkan güruha şunu söyleyeceğim: Yıllardır anlatılan bu mevzuyu anlamamak için ya aptal numarası yapıyorsunuz ya da gerçekten aptalsınız. Cehaletten o kadar korkuyorsanız ve ecdadın mirasını okumayı bu kadar çok istiyorsanız gidip Osmanlıca öğrenebilirsiniz.
“Osmanlıca bir lisan değil, bir bürokratik jargondur. Çok hoş bir bürokratik dil olduğu kesindir. ‘Harf devrimi yaptık, Osmanlıcayı öldürdük’ gibi sloganların anlamı yoktur. Çünkü bunlar zaten çok kimsenin bilemeyeceği, kullanamayacağı bir jargondu, ama hiç şüphesiz o kültürün ve dilin zenginliğidir. Yaşatılması için yapılacak tek şey vardır, sızlanmayı bırakıp hiç değilse ilgili uzmanların ötesinde, herkesin değil ama ilgilenenlerin okuyup öğrenmesi çalışması gerekir.”
“Latin harflerini sadece Türkçenin imlasına ve ses uyumuna uygun olduğu için benimsedik; yoksa bazılarının ifade ettiği gibi bir medeniyet değişimi ve savaşı değildir. Alfabe ile milliyetçilik olamaz. Zaten bu alfabenin sahibi olan eski Romalılar da artık yaşamıyor.”
“Harf devrimi yapılmıştır, çünkü mevcut yazı okuma yazmada imla sorunu yaratıyordu. Bu böyle, sadece şahsi mektup yazarken hissedilen bir zaruret değildir. Çünkü adamlar askerdi ve kumandan dediğin doğru mesaj çeker, çabuk yazar, imla yanlışı yapmaz, talebenin okul ödevi gibi metin yazmazdı. Çok açık ki şehrin adını yanlış okursun veya köyün adını yanlış yazarsan, okunmaz. Sekiz tane sesli harf telaffuz eden bir dil sahibinin elinde sadece üç tane sesli harfi olan alfabeyle bilinmeyen köylerin adını yanlış yazması, bilinmeyen isimleri yanlış yazması kaçınılmaz. Goethe’yi “Kute” diye yazmaları gibi yer ve şahıs isimlerinde sorun yaratır. Bu konuda 20. yüzyılın başındaki aydınlar radikaldir. Osmanlı mirasının ölmesi o kadar kolay değildir, Osmanlıca öğrenilir. Yabancı talebelerin on beş günde öğrendiği harfleri ve okumayı sökmeyi bizimki de on beş günde öğrenir; söz konusu olan Çince değildir.”
Prof. Dr. Celal Şengör de bu konuyu gayet açık ve net bir şekilde anlatıyor:
https://www.youtube.com/watch?v=y-KBZKfQMO8