Başlığa takılma cancağızım… Olur mu, olur! Olmayaydı da, her gün güllük gülistanlık kalaydı iyiydi amma ve lakin olmuş işte…
Madem var ve sen de ‘Sevgililer Günü / “Saint Valentine’s Day” (Aziz Valentine Günü) ne ola ki acep?’ dersen diye, hala bilmiyorsan diye, minnak bir açıklama yaparak başlamak isterim yazıma şekerim;
III. yüzyıl Roma imparatoru II. Claudius, yazık yavrum, orduda savaşacak asker bulamıyormuş. Çünkü erkekler, sevdikleri kadınları ve ailelerini bırakmak istemiyorlarmış doğal olarak.
Böylelikle, nişan ve evlilikler yasaklanmış. Roma’da da Valentine adındaki bir papaz ise, imparatorun yasağına rağmen gizlice sevenleri evlendiriyormuş, Allah razı olsun ki… ツ
İmparator bunu öğrendiğinde;
“Sen kimsin ki, bana karşı geliyorsun deyyus?!” deyip, Aziz Valentine’i ölümle cezalandırmış. O, bi’ 14 Şubat günü kara toprağa giderken ardından ona inanan, güvenen ve sevenleri bu günü; “Sevgililer Günü” olarak kutlanmaya başlamış. Adamceğiz ölmüş gitmiş, yas tutacaklarına kutlamışlar işte, yapacak bi’şey yok?!. ツ
Bir de; kökeni ne olursa olsun bu gün; sadece ve sadece “sevgi” ile ilgili. Nokta.Lakin diğer 364’ün ne günahı var? Onlar da ‘gün’… Onlar da ‘özel’… Onlar da ‘insana dair’… Onlar da Allah’ın ‘her gün’ü…
Yani, sevgimizi kısacık bir tek güne mi sığdıralım, adı var ve meşhur diye?
Niçin ‘diğerleri’ muamelesi görüyor güzelim 364’ler?
Sevgi, tek günlük müdür?
Niçin, o gün haricinde sevdiceğimizi hatırlamayalım ki?
İllaki para verip hediye mi almamız gerekiyor ‘gün, bugündür’ deyip?
Tamam eyvallah, küsler barışabilir bahane ile; görüşmeyenler görüşebilir; konuşmayanlar konuşabilir; vs…
Ama şekerim; 364’de sevgili’nin içindeki ‘sevgi’yi göremeyen körgöz’leri, körkalp’leri ne yapacağız?..
Sen 364 gün odun gibi davran sevdiceğine (ki; bu erkek de olabilir, kadın da), sonra ‘o gün’ gelsin, göstermelik bir hediye ile kutla beraberce?!
Çılgınca reklamlar, promosyonlar, kampanyalar yapılsın da; sen de git hipnotize olmuş gibi aynı çılgınlıkla alışverişe çık?! Harca, harca, harca… Delice harca. Kendi ihtiyacın olanı değil, başkalarının ihtiyacını karşıla!
Yahut tam tersi, her Allah’ın günü muhallebi kıvamında dolan sevdiceğinin etrafında, o gün geldiğinde çok ‘özel’miş gibi kutla beraberce?!
“Hayatım, bizim her günümüz sevgi, aşk dolu… Ne gerek vardı şimdi böyle şeylere” diyerek gül, güldür sevdiceğini?! Olacak şey mi? ツ
Hani bazı insan kendinin doktoru, terapisti, sırdaşı, şifacısı olabilir de; bazısı ise bunların uzmanı kişilere danışmadan kendine gelemez ya? Hah, onun gibi işte, bu güne ihtiyacı olan zat-ı muhteremler de bulunabilir tabii. Belki sevgisini göstermek için o muhteşem sürprizli, sihirli ve son derece etkili (!) ‘özel’ güne ihtiyaç duyanlar vardır, olabilir?!
Örneğin,
364’de bir tane aşk დ sevgi sözcüğü sarf etmemiş;
Yemeğini yiyip, teşekkür etmeden bi’ an evvel bilgisayar oyununa, dizisine, kanepesine dönmüş;
Sahilde, parkta, kaldırımda el ele yürümenin zevkini hiç tatmamış ve tattırmamış;
Ömrü hayatında sevdiceğini kucaklamanın sıcaklığını, ona hiç sarılmadığı için hissetmemiş ve hissettirmemiş;
Romantizm’i sadece filmlerde görüp, aslında gerçek hayatın içinde var olması gerektiğini bir türlü anlayamamış;
Sevgi’nin sadece bir kadın adı olduğunu düşünüp, manasını ve özünü kavrayamamış;
Kendine çeki düzen vermeyip, bakımsızlığını hayatın stresine yüklemiş;
Maddiyat eksikliğini, seratonin eksikliği sebebi saymış olanlar vardır belki…
Ya da
364 gün kiraydı, işti, güçtü, çocuktu, torundu, patrondu, aldıydı veremediydi, gittiydi gelemediydi diyerek bir ton hayat mücadelesi içinde boğulan ve o ‘tek’ günde gülümseyerek sevginin dibine vurmak ve duygularını da ona göre yaşamak isteyenler olabilir?!
Olamaz mı?Ancak, bu gün kutlanacaksa layıkıyla kutlanmalı derim. Yani içinde sevgi olan, aşk olan, romantizm olan, saygı olan, birleşilen, kavuşulan, kaynaşılan, anlaşılan bir gün olacaksa; neden olmasın?
Çiftler barışacaksa, ayrılanlar kavuşacaksa neden olmasın?
Evlilikler kurtulacaksa, kadınlar ve erkekler beraberce gülümseyecekse, neden olmasın? Değil mi ya?
“Hep Batı özentisi bunlar!” di mi?.. Yav he he…
Özenti olsa ne olur? Ne güzel sevgi içerikli bir şeye özenilmiş, uygulanıyor. Ne var bunda? Neye, kime özenilecekti ya? İyiye, güzele, sevgiye, saygıya, renkliye, neşeliye, yeniliklere, geçmişin emeğine, geleceğin hayallerine özenilecek tabii ki!
Ne olacağıdı ya? Özenmek, her zaman olumsuzluk içermez ki? Kadınları da, erkekleri de bir heyecan sarıyor ne güzel. Hazırlıklar yapılıyor, insanlar kaynaşıyor ve belki bahane ile tanışıyor falan… Ne var yani?!
Bu şahane gün, genellikle kadınları sevindiriyor yahut üzüyor. Yurdumun batısından doğusuna her bölgede, her ilde, her köyde, her evde tanınıyor ‘Sevgililer Günü’ yani. Bazısında kutlanıyor, bazısında unutuluyor, bazısında önemseniyor, bazısında ise adı anılmıyor ama illaki biliniyor. Kimi hediye, kimi ‘ne diye?’ şeklinde can veriyor güne… Biri sevdiceğine kavuşuyor, diğeri ‘bu ne kafası?’ halinde yaşıyor…
Velhasıl illaki biliniyor.
Biliniyor da… Bilinmesi yetiyor mu? Veya bilinse ne olur, bilinmese ne olur mu? Kutlamalı mı yoksa sarımsaklayıp da saklamalı mı?
Benim cevabım; “Çok da fifi!”
Önemsemiyorum ve fakat önemsenmesine de karışmıyorum. Bana ne! Kutlayan kutlasın…
Ben (bizツ) bu tür‘özel’ günleri önemsemiyorum(z) çünkü…
Bana her gün özel anacım. Çocukluğumdan şu ana dek, her günü çok özel ve güzel yaşadım şükürler olsun ki. Acısı ve tatlısı ile, az’ı ve çoğu ile… Anlamlısı anlamsızı, kaygılısı kaygısızı, sevgilisi saygılısı ve sevgisizi saygısızı ile… Her türlü güzeldi benim için her Allah’ın günü. Hepsi beni ‘ben’ yaptı çünkü…
Anamı, babamı, kardeşimi, eşimi, dostumu, kankamı, arkadaşımı, komşumu, bakkalımı, sevgilimi, kocamı, hocamı, her gün sevdim ya da sevmedim…
Özel bir gün beklemedim sevdiceklerime hediyeler almak için…
Özel bir güne ihtiyacım olmadı kucak dolusu sarılmak için…
‘Seni çok seviyorum’ demek için yılın bir gününü beklemedim hiç…
Bu yüzden önemsemiyorum ‘özel’ günleri. Bana her gün özel şekerim. Bana (bizeツ) her gün bayram…
Her gün hoş geliyor. Bazen eli boş geliyor ama ben yine de ‘merhaba’ diyorum gülümseyerek. Bazen canımı acıttığı oluyor, kalbimi kırdığı oluyor, beynimi yedirtiyor bazen de…
‘Ölümcül’ acılara gark oluyorum bazen. Ve fakat yine de her yeni güne şükrediyorum. Çünkü hepsi çok ‘özel’…
Çünkü rahatça nefes alıp uyandığımız her sabah, çalışıp çabaladığımız her öğlen, çayımızı kahvemizi yudumladığımız her akşam, başımızı rahat bir vicdanla yastığa koyabildiğimiz her gece ‘özel’dir.
Ama illaki ‘özel’ diye adlandırabileceğim bir gün varsa o da doğum günleridir. Çünkü kişiye özeldir. Sevdiceğin biri iyi ki doğmuştur da hayatına anlam katmıştır. İyi ki doğmuştur da seni ve gününü özel kılmıştır. Bu yüzden hatırlamayı ve hatırlanmayı severim o gün.Eğer sen sevgililer gününü kutlamayı sevenlerden isen, güle oynaya kutla… Yani;
Kırgınlıkların, dargınlıkların varsa unut. Barış, kavuş. Pahalı hediyeler almak için bütçeni sarsma… ‘Adettendir’ diyerek gül ile kutlayamıyorsan da kasma; ‘sevgi’ni verip, kocaman bir ‘gülücük’ ile kutla!
Zaten sevgi’nin, sevgili’nin günü mü olurmuş, her günü kutla iyisi mi?!.
Veya Napolililerin dediği gibi; “Koy’ver gitsin’ be ya…
Ama
Unutma ki;
Eş olmak, eşit olmaktır.
Sırdaş, dost ve arkadaş olmaktır.
Karşımızdaki insana değer vermektir.
Düşüncelerine saygı duymaktır.
Diş macununu niye ortadan sıktığı, havluyu niye yerine asmadığı, çorabının tekini nasıl bulamadığı, yemeği neden tuzsuz yaptığı gibi gereksiz ayrıntılar ve takıntılar değildir.
Başkaları için yaptığımız kibarlıkların yüzlerce katını öncelikle beraber olduğumuz insan için yapmaktır.
Aynı evi, aynı hislerle ve aynı zevkle ve fakat ayrı zamanlar da yaratarak keyifle paylaşmaktır.
Yemeden önce yedirmek, giymeden önce giydirmek, o mutluysa mutlu olabilmektir.
Ruh eşi olabilmektir, eş olmanın özü.
Onunla bir hayatı gerçekten paylaşmaktır.
Her gün ve her daim sevgili kalabilmektir.
‘Seni Seviyorum, çok seviyorum!’ de her fırsatta sevdiceğine, kardeşine, annene, çocuğuna, dostuna. Kız – erkek evlat ayırımı yapmadan, uzağa yakına bakmadan, şekli şemaili takmadan sev sevil bi’an evvel terk-i diyar olmadan…
Yüce Sevgi/li sarsın tüm hücrelerini güzel insan.
Sevgiler şelale
İklim´in Dora´n
& PS:
İngilteredeki Tastecard Restaurant, bu günü yalnız geçirmek durumunda olanlar için ilginç bir konsept hazırlamış;
Gidiyorsun, güzel güzel oturuyorsun masandaki aynanın karşısına, kendin kendine yiyorsun yemeğini, yalnız değilmişsin gibi. Kendinle başbaşa. Yemeğin sonunda, masada aslında kimin oturduğunu ortaya çıkarmak için aynalar kaldırılacakmış.
İşte bu da böyle bir not, bulunsun… ツ