Vicdan yoksunu insanlık , doğayı katletmekle bir sona varamayacağını geç öğrendi. Zaman
yine cezayı insana kesecekti ve kesmeye başlamıştı. Hava iyice ağırlaşmıştı. Solunum
yapmak neredeyse imkansızı. Attila derin nefes almaya çalışıyordu. Görünen o ki solunum
yollarında problemleri vardı. İnsanın bilinç yaşam arzusu dünya atmosferini yerle bir etmişti.
Oksijen oranı iyice azalmış , zehirli gazlar havaya iyice sinmişti. Gündüzleri dışarı çıkmak
gerçekten ölüme yaklaşmak gibiydi. Sanki Azrail bilinçli olarak kendi havaya yerleştirmişti.
Ne büyük bir acı , nefes alarak ölüme yaklaşmak. İnsan oğlu doğanın verdiği her nimeti
sınırsız olarak algılayıp şuursuzca harcamasaydı bellide her şey daha farklı olacaktı. En
azından hava zehir ile kaynaşmayacaktı. İnsan parça parça ölmeyecekti her solunumunda.
İstanbul / 2068
”Sevgili günlüğüm, bu gün hava çok güzel. Dışarıda gördüklerimi yazsam bile bana
inanmayacaksın. Olsun , yinele ben bu güzel günü her anıyla yazacağım, senin zarif
yapraklarına. Ne de olsa gelecek karanlık, yarın ne olacak bilemeyiz. Her günü son gün gibi
yaşamalıyız”. Yıkılmış bir harabede, gözlerime çarpan tozlu defterde böyle yazıyordu. Kimin
günlüğüydü ve ne zaman yazılmıştı diye meraklandı Hikmet. Bulduğu bu defter geçmişin
renkli yaşantısına ışık tutuyordu. Bu karanlık günler de tekrar geleceğe bir umut
taşıyabilmenin adıydı bu defter. Tozları , deftere hasar vermeyecek bir narinlik-le temizledi.
Kimse bu defteri görmemeliydi, bilhassa dünyayı yönetmeye çalışan bu karanlık dönemin
kötü cahilleri. Bebeği giydirir gibi yavaşça kağıda sardı defteri ve uzunca boyunluğu olan gri
kazağının altına sokuşturdu. Ellerini de defteri sakladığı alanda birleştirdi. Kimse bir defter
sakladığını anlamamalıydı.
Gündüzleri, karbondioksit fazla olduğu içim dışarı çıkmak büyük bir risk taşıyordu.
İnsanlar yarasalar gibi yaşamaya başlamıştı. Güneş batıp, ayın göğü aydınlatınca İnsanlar
tanımlanmış bir sırayla dışarı çıkabiliyordu.
devamı olmalı mı sizce ?