Yaşıyoruz! Fiziksel olarak hepimiz aynı anlamıyla yaşıyoruz. Nefes alıp, verince yaşadığımızı varsayarak bir döngünün içinde gidip geliyoruz. Oysa gezegendeki bir çok canlı nefes alıp veriyor ama hiç birimiz bir sineğe bakıp ne hayat yaşadı yahu demiyoruz.
Yaşamak lazım hayatı. Böyle sırf güneşin batışını göreceğim diye ayaklarınızı kaba etinize vura vura o tepeye çıkacak kadar yaşamak. Sonra o son kadehi içip en detone hâlde herkesi o şarkıdan soğutacak kadar yaşamak. Kim ne der demeden en çok içim ne der diyerek yaşamak. Ben yapabiliyor muyum? Mesele şarkıdan soğutmaksa evet ama yaşamak konusunda tereddütlerim var. Lakin başarmanın yarısındayım.
Bu hayatta en çok kendimi seviyorum. Bu belki çok mâkul karşılanmıyor çoğu tarafından. Ama ben kendimi sevmeden sevemeyen, mutlu olmadan mutlu edemeyen, ağlarken asla güldüremeyen biriyim. Kendimden sonra gezegeni seviyorum. Çünkü en az kendim kadar sevmediğim bir yerde nasıl mutlu olabilirim. Üstelik içinde bunca çürümüş beden varken. Sonra tabiki gezegenle bir olup yarattıklarım. Çocuklarım… hatta evlatlarım diyeyim de duruma iyice bir olgunluk gelsin. Böyle söyleyince eskimiş hissediyorum ama sonra güneşe dönüyorum yüzümü o hala aynı şekilde parlıyor ve dünyaya rağmen yaşlanmıyorsa ben de bana rağmen şu içinde dönüp durduğum bedene rağmen parlamaya devam etmeliyim diyorum.
Yaşayın, yarın ölmeyecek gibi korkusuz, doğada kaybolacak kadar doğal, bir ağaç kadar köklü, bir at kadar asil, güneş kadar parlak, ay kadar gizemli ve bir kadeh şarap kadar lezzetli.