Yıllar sonra en sevdiği işe yani edebiyata gönül veren bir kadın. Umarım bende bu enkazın içinden annem kadar güçlü çıkabilirim. Annemin üniversite hikayesi yarım kalmasına rağmen tamamlanmıştı. En son evimizin yanındaki liseye tayini çıktıktan sonra hep orada yaşadık. 10 yıldır aynı evde oturuyoruz ve annem de on yıldır aynı okulda öğretmenlik yapıyor. Yaşadığı onca yalnız yıla rağmen hep neşeli bir kadındır. Edebiyata aşık olması ve yaptığı işi çok sevmesi de öğrencileriyle arasındaki bağı kuvvetlendirmiş olacak ki bizim evimize gelip ağlayıp anneme sorunlarını anlatmayan tek öğrencisi bile kalmamıştır sanırım. Yemek yaparken sürekli şarkı söyleyen ve her konuşmanın ardından ya da her gece uyurken şiir okuyan bu kadın içindekileri dışa vurmayı hiç bir zaman sevmedi. Hala kimseye anlatmaz sorunlarını. Herkes annemi mutlu mesut zanneder ve oturulan ortamda konu asla annemin sıkıntıları değil hep başkalarının sorunları olur. Bu hep böyledir. Belki de sorunlarını kimseye anlatmadığı ve sırlarını kimseye açmadığı için bu kadar güçlü ve bunca yıl yalnız yaşayabilecek kadar hayata karşı dayanıklı bir kadındır. Annemin yüzü gözümün önüne her geldiğinde hayatımda örnek aldığım en güçlü kadının annem olduğunu anımsıyorum. Hayata karşı duruşu, sorunlarımızı çözmek için sarf ettiği çabalar ve benim hep arkamda oluşu ile her zaman bana güç verdi. Lise çağlarımda çok olmasa da bazı durumlarda asi sayılabilecek bir ergendim. Babamın olmaması hayatımdaki en büyük boşluktu.
Kendimi terk edilmiş bir kedi yavrusu gibi hissediyordum. Kaybedilme korkusuyla yaptığım hatalarımın haddi hesabı yoktu. Arkadaşlarıma çok fazla taviz vermem ve yalnızlık korkum bunların başında geliyordu. Arkadaş seçme özelliği kazanabilmiş değildim. Herkesle arkadaş oluyor sonrasında ise yapılan en ufak bir hatada tüm bağlarımı kopararak koskoca okulda yapayalnız kalıyordum. Annem bana hep yetiyordu ama babam yoktu işte. Yoktu. Şimdi ki aklım olsa diyorum asla annemi üzmezdim bu sorularla. Üzülmesine rağmen hep ağladığım omuz olan annem, bana her zaman destek olan annem şimdi benim için ne yapabilecek ki? Bu yaşadığım durum kaç milyonda bir insanın başına gelir ki? Peki, bununla nasıl yaşanır? Yıllardır arayıp sormayan ve yüzünü bile unuttuğum babam karşıma nasıl bu şekilde çıkabilir?
*****
-“Annecim nasılsın?
-“Alo. Ela. İyiyim bebeğim sen nasılsın öğlen ararım demiştin uyuyamadın mı uyandıktan sonra?”
-“Hayır annecim uyuyamadım. Ben iyiyim . Bir kaç gün sonra eve gelebilirim. Neden diye sorma olur mu sadece biraz kafamı dinlemeye ihtiyacım var. Eve geldiğimde her şeyi konuşuruz olur mu annecim hadi şimdi kapatalım ve bende bir kahve içeyim. Seni seviyorum öptüm.”
-“İyi olmadığını anlayabiliyorum ama… Ama seni sıkmayacağım. Öpüyorum güzel kızım. Ali’ye selam söyle. Kendine iyi bak. Allah’a emanet ol.”
-“Sende annecim. Öpüyorum.”
Yine Ali dedi. Tepki vermediğimi fark ettiği halde Ali diyor. Ah bu annem. Bir şeyler olduğunu anladığı anda konuşturana kadar bahsediyor aynı konudan. Ne yapacağım ben? Bu nasıl açıklanır? Bu yükün altından nasıl kalkılır? Bu yaşadığım durumu kendime bile hala itiraf edememişken anneme nasıl anlatacağım?
*****
İki gündür hiç bir şey yemiyorum ve bu şekilde ne kadar devam edebilirsem edeceğim. Çünkü canım asla bir şeyler yemek istemiyor. Ayrıca midem bulanıyor. Sadece kahve içebiliyorum ve yaşamımı devam ettirebileceğim kadar bir şeyler yiyorum. Kahvem bittiği için üzerime bir şeyler geçirip markete gitmeye karar verdim. Kapıdan çıkmadan önce kapının yanındaki boy aynasından kendime baktığımda neredeyse dört kilo vermiş olduğumu fark ettim. Üzerime alelade geçirdiğim kot pantolonum belimden düşüyor ve onun üzerindeki gri renkli eski tişörtüm neredeyse omuzlarımdan kaçıyor gibi duruyordu. Daha fazla görünüşüm üzerinde durmadan anahtarımı alıp kapıyı çekip çıktım evden. Sanırım bu sefer gittiğimde sigara da alacağım. Arada bir kahve içerken sigara da içmek istiyorum. Uzun zaman olmuştu sigara içmeyeli umarım baş dönmesi yapmaz. Bunları düşünürken kahve ve sigarayı alıp marketten döndüm bile. Aslında evden çıkmaya hiç niyetli değildim ama kahve almak zorundaydım. Kapıyı açıp anahtarlığımı ayakkabılığın üzerindeki yuvarlak cam kâsenin içine atığımda o anahtarlığı bana Ali’nin aldığı aklıma geldi. Yüzümde küçük bir gülümseme ve yanaklarımdan süzülen gözyaşları ile kahve suyu koymak için mutfağa geçtim. Kafamdaki düşünceleri bir türlü yok edemiyordum. Üniversitenin ilk senesinde Ali ile tanıştığım o güne gidiyordu sürekli aklım. Aklımda sürekli onun yüzü ve gülerek yanıma yaklaştığı an beliriyordu. İlk gördüğüm an âşık olmuştum ona. Yanıma gelmişti. Hayatım boyunca unutamayacağım o diyaloğu yaşamıştık.
-“Merhaba. Ben Ali.”
-“Yani?”
-“Yani.. Tavla oynayalım mı?”
-“Tavla oynamayı bilmiyorum ama bilseydim de oynamazdım. Kusura bakmayın.”
-“İsminiz..?”
-” İsmimi söylersem beni rahat bırakacak mısın?
-“Şimdilik.”
-“Ela. ”
-“Ben de Ali? Bizden güzel bir aşk hikâyesi çıkar değil mi?”
Gözlerini yukarıya doğru kaldırarak ve ellerini iki yana açarak devam etmişti: “Ali ve Ela ..”
Ben ise hiç böyle bir şey beklemediğim için “Müsaadenizle.” deyip hızlı adımlarla uzaklaşmıştım okulumuzun ağır şekilde sigara kokan kantininden. Uzun boyu, küpesi ve içten gülümseyen gözleriyle ne kadar da yakışıklıydı. Aynı zamanda küstah ve içinden konuştuklarını dışından da söyleyecek kadar açık sözlüydü. Ne demekti yani “Bizden güzel bir aşk hikâyesi çıkar.” Aslında haklıydı.. Çıkmıştı.. Mükemmel yıllar geçirmiştik. Sonrası mı? İşte sonrası da böyle… Ardında yıkık dökük ve onu rüyalarında görmek için sürekli uyuyan bir kadın bıraktı. Onun suçu değildi aslında tüm bu yaşananlar. Benimde suçum değildi. Aslında sanırım suçun kime ait olduğu belli de değildi…