Hepimiz eğitim hayatlarımızın içerisinde bir dönem mutlaka tarih dersi aldık. Ben lisede sayısal bölümünde okuduğum ve üniversitede de Mimarlık üzerine okuduğumdan dolayı, aldığım son tarih dersi bundan yaklaşık olarak dokuz sene öncesinde kalmış. Okullarda öğretilen tarih derslerini çoğunlukla, sınavlarda iyi not almak, üniversite sınavında iyi bir derece yapmak için çalışıyoruz, sorular çözüyoruz. Aklımızda kalan bilgiler de bizi sonraki yıllarımızda idare ediyor. Ancak bilmemiz ve unutmamamız gereken bir tarih var ki; insanlık tarihi.
Son iki gün içerisinde okuduğum; Prof. Dr. İhsan Süreyya SIRMA’nın Tarih Şuuru kitabından ve izlediğim; Rüzgarı Dizginleyen Çocuk adlı filmden bahsetmek istiyorum bugün.
TARİH ŞUURU
” Biz gece ile gündüzü (kudretimize delalet eden) iki ayet (nişane) kıldık da gece ayetini silip (giderip yerine eşyayı) gösterici (ziyada) gündüz ayetini indirdik. Ta ki (gündüzün) Rabbinizden (geçmişinize ait) bir lütuf inayet arayasınız. Yılların sayısını, (vakitlerin) hesabını bilesiniz. İşte size (böylece) her şeyi gereği gibi anlattık.”
17/İsra, 12.
Zaman birimleri, Allahu Teala’nın insanoğlunun yararlanması, ibadetlerini, kulluğunu yerine getirirken faydalanabilmesi için yarattığı kavramdır. Hz. Adem’den başlayan, günümüze dek süren ve kıyamete kadar da devam edecek olan bu süreç; insanlığın tarihidir. Bu süreçte sayıları 124.000 olduğu bilinen peygamberler, insanları kulluğa davet edip, Allah’a isyan etmemelerini tebliğ etmiştir. Peygamberlerin geldiği dönemler, insanların Allah’tan başkasına kulluk etmeye başladığı, doğru yoldan saptığı, küfre bulaştığı dönemlere denk gelmektedir. Allah kullarını her zaman uyarmıştır.
İslamiyet Ve Devlet
Peygamberimize vahyin inmeye başladığı dönemde, Mekke devleti Allah’ın varlığını kabul etmekte ancak putlara tapmakta geri durmamaktaydı. Kendini halkın içerisinde yüksek kesim sayanlar, zenginlik, mal, mülk, keyif içerisinde hayatlarını yaşarken, insanlıklarını çaldıkları köleler onlara hizmet etmekteydi ve sanki dünyaya bunun için geldiklerine inanıyorlardı. Halbuki insanlar arasındaki mertebe yalnızca Allah’a karşı olan samimiyetle, ihlasla ölçülebilirdi. Peygamberimiz insanlara sadece Allah’a kulluk etmelerini, putlaştırdıkları insanlara ve tağutlara hizmet etmeyi ve tapmayı bırakmalarını tebliğ ettiğinde, insanlar bir şahsiyetleri olduğunun farkına vardılar.İslamiyet insanlara şahsiyetlerini geri kazandırdı. Kölelik yaptıkları insanların, kendilerinden üstün olmadıklarını, Allah katında kıymetleri olduğunu, bu yolda can verirlerse ölü değil, şehit olacaklarını öğrendiler. İşte bu bir devrimdi. Tabi ki Mekke hükümeti bunu hoşlukla karşılamadı, işkenceler etti hepsine. Böylece Peygamberimiz inananlarla beraber Medine’ye hicret etti ve orada bir devlet kurdu. Emperyalizmden uzak, herkesin insan olarak eşit olduğu, birilerinin çalıştığı birilerinin hazır yediği değil, herkesin kendisi için çalıştığı, İslamiyetin istikbali için cihad ettiği bir devlet.
Yeni kurulan devlette, Kur’an da Allah’ın dedikleri referans alınarak anayasa oluşturuldu. Bu öyle bir anayasaydı ki; Peygamberimizin vefatından sonra halife olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dediler ki; ” Ben veya başka bir halife, Allah’ın Kur’an’la çizdiği İslam yolunu takip ettiğimiz müddetçe bize itaat vardır. Şayet Allah’ın kanun ve buyruklarından ayrılırsam, yani O’nun kanunlarını değil, kendi şahsi kanunlarımı tatbik etmeye kalkışırsam, bana itaat yoktur.” Yani, kulluk yalnızca Allah’a ve onun buyruklarınadır.
Dört halifenin vefatı ve halifeliğin Emevilere geçmesi ile kanunlar şahsileştirilmeye başlanmış, baskı ve despotizm geri gelmiştir. Maalesef ki, insanlık tarihi boyunca insanları sömüren emperyalist devletler var olmuş ve var olmaya devam etmektedir. Tarih Şuuru kitabı, devlet, emperyalizm, insanlık tarihi, İslamiyet tarihi gibi konularda bana çok şey kattı, okumanızı tavsiye ederim. Kitap okumak kendine yatırım yapmaktır ama bazı yatırımları yapmak, müslümanlık şahsiyetimiz için şarttır.
RÜZGARI DİZGİNLEYEN ÇOCUK
Gerçek yaşanmış bir hayat öyküsünden uyarlanan film, çiftçilikle geçinen bir köyde geçmektedir. Zengin işletmeler tarafından sömürülen, fakirlikten dolayı az bir para karşılığı ağaçları dahi satmak zorunda kalan insanların köyünde aşırı yağmurdan sonra sel baskını yaşanıyor, ardından gelen kuraklıkla beraber hasat alınamıyor. Devlet yardım isteyen halkın kıtlık yaşadığını kabul etmiyor ve onları ölüme terk ediyor. Ne de olsa onların kıymetli canlarının yanında, köy halkının canının bir önemi yok(!) William adında bir çocuğun rüzgar enerjisini kullanarak, kuyularda ki suyu baraj sistemi gibi çalıştırması ve halkını kurtarmasını konu alan film, umudun hikayesidir.
William Kamkwamba, özel okullardan burslu eğitim teklifi almış, daha sonra Amerika Dartmouth Üniversitedinden Çevre Çalışmaları üzerine okuyup mezun olmuştur.
William’ın konuşmasını dinlemek isterseniz -> https://youtu.be/oN4w9TjHyLk
Okuduğunuz için teşekkürler, sağlıcakla kalın.
ilginizi çekebilir; http://aytiti.com/muslumanca-dusunme-uzerine-denemeler/