İlkçağ felsefesi deyince, akla Yunan felsefesi yani Yunanlıların koyduğu felsefe akla gelir. Felsefenin kelime anlamına baktığımızda, en basit anlamıyla düşünme eylemidir. O zaman felsefe ilk düşünen canlı zamanında mı ortaya çıktı? Ya da yakın zamanlara geldiğimizde felsefenin çıkışını, yazının icat edilmesi olarak mı düşünmeliyiz? İlkçağ bildiğiniz üzere yazının icat edilmesinden -aşağı yukarı 4.bin yıldan- 476 Batı Roma İmparatorluğunun yıkılışına kadar gelen süreçtir. Bu zamanlara kadar Uzakdoğu Hint, Çin kültürü veya Sümerler, Babiller vs. birçok kültürü görüyoruz. Peki ama neden felsefe deyince Antik Yunan akla gelir?
İlkçağ felsefesi derken bütün kültürleri ele almak doğru olmaz. Yunan kültürü dışında kalan diğer kültürlerde de felsefeye dair bilgiler vardı. Fakat Yunan felsefesini ayıran nokta, dini tasarımları, kültürleri, mitleri bir kenara bırakmaktı. İsterseniz burada konuya açıklık getirmek için Auguste Comte’nin “Üç Hal Kanunu” ndan bahsedeyim. Comte derki; insanlar üç safhada kendini gerçekleştirir. Bunlar sırasıyla “Teoloji”, “Metafizik”, “Ampirizm”. İlk safhada insan olayların sebeplerini tabiatüstü kuvvetlerde görür ve ilahi olaylarla açıklar. İkinci safhada ise tabiatüstü kuvvetlerin yerini düşünce felsefe gibi kavramlar yer alır. Yani hürriyet, ahlak, erdem gibi kavramlara akıl yoluyla ulaşmaya çalışır. Son safha ise, olaylar bilimsel kanunlara göre açıklanır. Gözlem, deney, akıl gibi. İnsanlığın bu son evrede olmasından bahseder.
Bizim konumuz son evre değil, birinciden ikinciye geçiş evresidir. İşte Yunan felsefesi bu birinci evreden sıyrılıp ikinci evreye, yani tabiatüstü güçleri, tanrıları bırakıp, bilgiye, akıl yoluyla ulaşmaya çalışmıştır. Antik Yunan filozofları, Babil’in astronomisi ve Mısır’ın geometrisinden yararlanmıştır. Fakat Babil ve Mısır’ın yıldız üzerine incelemesi, güneş ve ayın tutulması gibi olaylar hep dini-pratik amaçlar içindi. Yunanlılar içinse bu olayın özeti şuydu: Yunanlılar doğruya ve bilgiye, doğrunun ve bilginin kendisi için yönelmiş bir felsefenin yaratıcılarıydılar. Böyle bir şeyi -bilgiye bilginin kendisi için ulaşmak istemeyi- doğunun hiçbir yerinde bulamıyoruz. Ayrıca doğu kültürlerinde Tanrı ile kul aracılık eden gizli, esrarlı güçler vardır. Bu Yunanistan da hiçbir zaman olmamıştır.
Yazıya başka konular katmamak ve başlık üzerinden giderek, sade bir şekilde anlaşılmasını istedim. Artık felsefe deyince neden aklımıza Yunanistan’ın geldiğini daha iyi biliyoruz. Tabi ki doğa filozoflarına başlayınca Thales, Anaximandros, Anaximenes olsun, doğaüstü güçlerin etkisini biraz olsun görüyoruz. Örneğin Thalesin “Her şey Tanrılarla doludur” sözünü görüyoruz. Fakat göreli olarak en arınmış biçimini ilk Thaleste görüyoruz.
Kaynak: Felsefe Tarihi – Macit Gökberk
Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemi – Burhan Baloğlu