Söyleyecek o kadar çok sözünüz oluyor ki bazen, yine de hep bir düğüm atıyorsunuz ilmek ilmek olan dimağınıza. Dinlediğiniz onca cümlenin kırıntıları içinize dökülüyor yüreğinizin kırık tarafından. Konuşmak istediğiniz kadar susmakta yakınınızda duruyor ve siz ırak olana tamah etmekten hep vazgeçiyorsunuz.
Birikiyorsunuz, biriktiriyorsunuz ama elinizdekileri harcayamadığınızdan mıdır nedir, harcanıyorsunuz. Düşünmenize mani oluyor sessizlik ve susușlarınızı mani sanıyor gülüp geçtikleriniz. Duymamak istiyorsunuz, lakin kulaklarınıza kadar batmıșșanız gürültüye dinletemez oluyorsunuz isteksizliğinizi.
Sizden vazgeçenleri, gözden geçirecek cesareti bile bulamıyorsunuz kendinizde. Çünkü bir bir eksiliyor, geçip gidiyor zamanı dolanlar. Deniz kadar engin olamaz insan biliyorsunuz, biliyorsunuz da bir buruk işte içiniz. Sanki yaşamadığınız bir dönemde yazılan şiir dizelerinde sürdürüyorsunuz hayatı. ‘Kim ne der’i değil ‘kim ne eder’i hesaplıyorsunuz ama yutan elemanı oluyorsunuz hesaplarınızın.
Neticesinde tüm bu karmaşanın, ilmek ilmek olan kalbinize bir düğüm daha atıyorsunuz, işte işte el işini yavaş yavaş böyle öğreniyorsunuz.