Baba… Ne güzel bir kelime değil mi?
İllaki “Babalar Günü”nü mü beklemek lazım baba sevgisini yazmak için? Sevene sevilene her gün özel, her gün bayram.
BABA diyorum…
‘Anne’den sonra anılsa da, hayatımızdaki yeri oldukça büyük.
Korktuğumuzda, heyecanlandığımızda, yardıma ihtiyacımız olduğunda, ağladığımızda, vs. kuyruğumuzu sıkıştırıp hep ‘Anneee’ diye çağrıda bulunsak da, her şeyimizi ya da sırlarımızı paylaşamasak da, orda bir ‘baba’ var uzakta…
İşte o ‘baba’ bizim babamızdır! Ki; inşallah yanı başımızdadır. ツ
Ve fakat;
☆ Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz! (Gerçi ben ‘Floransa’ diyorum)
Cennet anaların ayakları altındadır. (Bittabii )
Anam anam güzel anam, garip anam. (Niye garip olsun be, sultan o bi’kere)
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar! (Analar ağlamasın!)
“Ana sayfa”dadır en önemli mevzular! (En baba sayfa da spor bölümü mü ola?)
Eller kadir kıymet bilmiyor anne! (Eller, eller, eller…)
Bak hep ‘Ana’ görüyor musun?
Ana-Baba günü vardır mesela, anca orada bir arada anılır adları. Baba’da, annenin yanında yer bulur böylece yazık garibim.Hakkı yeniyor ya, olmaz ki ama?!
Pekii… Baba deyince ne geliyor aklımıza;
‘Şam babası’, ‘İskele babası’, ‘Babayı aldık’, ‘Babalara geldik’, ‘Hay babanın şarap çanağına’, ‘Babam sağ olsun’, vs…
Acık ikinci plana itiliyorlar gibi oluyor. Neyse, olur o kadar, ataerkil toplumda yeterince ön plandalar errrkek olarak. Baba olarak da idare etsinler vaziyeti artık.
Bu arada, ‘Babam sağ olsun’ cu evlatlar, hani baba parası tüketen yaramazlardır da, hep çemkirilirler; “niçin kendi paranı kazanmaya çalışmıyorsun da hazıra konuyorsun” denir ya hep onceğizlere? Niyeee? Babamızın tüm aileye gani gani yetecek parası varsa, niçin ama niçin yemeyelim? Neden yaptı o zaman o kadar parayı? Kendi başına harcayacaktıysa bekar kalaydı da, çocuk yapmayaydı, tek başına tüketeydi hem parasını hem ömrünü. Evlat vefalı, saygılı, sevgili, vicdanlı, akıllı, vatana millete faydalı bir birey ise; varsın yesin senin parandan afiyetle ey baba insanı! Ne var yani? Hayat da, ömür de paylaşınca güzel şekerim. ツ
Hayır, nerden nereye? Dur, esas meseleye döneyim;
Baba, niçin ama niçin ikinci plandadır hep?
(Çaktırma, tabii ki anne ilk sırayı alacak. Bir gün ‘Baba’ olacak çocuğu da anne canlısı doğuruyor bi’kere akıllım. Her canlı, kadın kromozomuyla hayat buluyor te embriyoluktan? N’aber?)
Bi kere baba amca yarısıdır. Tabii, öyle deme. Babamca’giller can’dır. İkisi de seni çok sever. Ama amca babadan geri kalmaz ha, harçlık verir mesela. Top oynar senle. Tepesine çıkarsın, atlarsın, zıplarsın, ses etmez. Babanın; ‘çocum yorgunum, git başkasıyla oyna’ dediği anda imdada yetişir amcan. Babana yapamadığın şımarıklıkları ona yaparsın, gıkı çıkmaz, da… Konumuz ‘baba’, bu manada babaya odaklanalım derim. Dağıtma kafamı okuyucu!
Özellikle kız evlat için pek mühimdir baba insanı kişisi. İlerideki eşini, babasını örnek alarak seçer mesela. Tabii mevzu bahis baba, yukarıdaki yakıştırmalardan birini hak ediyorsa; iskele babası ise örneğin, kızceğiz onun gibi olmayan tam tersi bir erkek modeli arayacaktır. Yani her halükarda etkilidir hayatında kız çocuğun.
Kendini güvende hisseder bi’kere varlığıyla. Çünkü baba güç’tür, otoritedir, dünyanın en yakışıklısı ve karizmatiğidir. Koruyucudur, bilir hemcinslerini de, o yüzden sıkı takip eder kızının flörtünü ki; herif maazallah biricik kızını üzecek filan olursa, kafasını gözünü kırabilsin.
Adam seni ağlattı mı, koşar; “Baba… Hiçbiri senin gibi değil!” dersin.
Erkek evladın da rol modelidir baba. Elinden her iş gelen (ki; şartı yok tabii), başın sıkıştığında yanında biten, ‘git cüzdanımdan al ihtiyacın olan kadar’ diye sonsuz güvenle harçlık veren, hiç yorulmadan omuzunda sırtında taşıyan, tavla oynamaktan en çok zevk aldığımız, her zaman sevgisini belli edemeyip sevgi sözcükleri sarf edemeyip sarılmasa da, arada kaşlarını çatıp azarlasa da…
Orda bir ‘baba’ var uzakta, işte o ‘baba’ bizim babamızdır!
Bazımız için hakkat ‘uzakta’ olabilir babamız. Yaşıyordur ama bizimle değildir?! Bedenen yanı başımızdadır ama ruhen uzaklara gitmiştir?! Varlığıyla yokluğu birdir mesela?!
“Keşke uzakta olsa!” dedirtiyordur belki de?! Belki de daha ciddi boyuttadır ona karşı hislerimiz de; “Keşke ölse!” dedirtiyordur maazallah?!
Oysa başka bir yerde, başka birimiz; ‘Keşke burda olsaydı!” diyordur üzüntü içinde?!
Belki çok uzaklara gitmiştir iş için kısa bir süreliğine de olsa, belki gerçekten uzaktadır ve sadece sesini duymayı bile hasretlemişizdir yahut çok uzaktadır ama artık geri dönemeyeceği bir yere göç etmiştir?!
Yanı başımızdaki babamızı görmezden geliriz bazen sanki uzaktaymış gibi?!
Ya da uzaklaşınca biliriz ancak kıymetini?!
Ve fakat kıymetlidir babalar. Tabii…
“Babam ve ben… “ diye cümle kurarız da üstüne filmini izler, salya sümük ağlarız…
“Bi’gün babamla gidiyoruz…” diye anımızı anlatırız gülmekten çatlaya patlaya…
“Beni babamın gençliğine benzetirler…” diye gurur duyar, hafifi de kıskanırız kendisini…
“Babam hep… şunu der, bunu der” diyerek özlü sözlerini paylaşırız övünerek…
Sağ olsun var olsun kendisi eşşek (!) gibi çalışır da, yedirir, içirir, okutur, büyütür bizi. Anası ağlar ama gıkı çıkmaz. (E, onun da bir anası var tabii ve ağlarsa da bi’ o ağlar!)
Çok “Baba”Adamdır be!
Lakin onun da bi’ canı var cancağızım. Sonuçta o da bir insan! İyisiyle, kötüsüyle, hatasıyla, sevabıyla, varlığıyla, yokluğuyla, canımıza can katan ya da canımızı yakan olmasıyla, bir canlı sonuçta.
Onun da hisleri, duyguları, zaafları, sevip sevmedikleri, vs. var. Biz de bunları dikkate almalıyız şekerim. Her şeyi ondan beklemek olmaz ki? Tabii…
Evet, anlatmaya çalıştığım üzere kimi baba hayranlık uyandırsa da bünyede; kimi hayal kırıklığı yaratabiliyor. E, o da baba, öbürü de baba… Kötü biri olmadığı sürece seveceğiz adamceğizi varlığından ötürü. (Kötü göreceli ama ben burada; vuran-kıran-çalan-çırpan-söven-döven, evinin ve evdekilerin rızkını evin dışına ve dışındakilere sorumsuzca harcayan, çocuğuna farklı ve pis gözlerle bakan, eşini-evladını hiçe sayan, bildiğin kötülerden bahsediyorum) Tabii canım, olan var, bulamayan var. Allahallah ya…
Efenim, baba dediğinde nihayetinde etten kemikten bir insan dedikdi ya; onlara çemkirirken de şöyle bir düşünüp taşınmak lazım demek istiyorum ben. Hatta dedim bile.
Hep bir beklenti içindeyiz ya adamceğizlerden? İsteklerimizi yerine getirirse pek şeker, yok beklentilerimizi karşılamazsa ondan gıcığı yok?! Olmaz! Tabii…
Anne başka, baba başka anacım. Babamızdan, annemizden aldığımız şeyleri talep edemeyiz. Biri kadın, biri erkek en başta. Farklı iki cins. Baba, babadır. Anne kadar ıscacık olamayabilir, normaldir.
“Benim babam, senin babanı döver” demenin bir manası yok. O senin baban, öbürü de diğerinin babası. Karşılaştırma yapamazsın. Aman efenim işte; “Falancanın babası şöyle yapabiliyor, çocuğuna şunu alıyor, şöyle yeteneği var, sen niye böylesin?” denmez babaya, yazık adama ya…
Hem ne dedik; sonuçta o bir erkek! Ve toplumumuzda erkeklerden beklentiler çok fazla. Hatta lüzumsuz, abes, itici bile olabiliyor bazen. ‘Erkekler ağlamaz!’ kuralı var mesela? Peh…Öyle bi’ ağlar ki. Tabii canım, onun da canı var dedik ya. Ha, öyle bir yeteneği yoktur, zorlanır gözyaşı dökmekte, eyvallah. Ama onun dışında ağlamalı elbette ki erkek de. Hele ki baba ağlarsa, güçsüz addedilir hemen. Niyeküne? Babalar da ağlar üzüntüden ya da sevinçten. O kadar! Ama yazık tabii ne analar ne de babalar üzüntüden ağlamasın!
Babamıza ‘mükemmel’ sıfatını yapıştırmak da bazen yorucu olabilir onun için. Her şeyi doğru yapan, yıkılmadan ayakta duran, korkusuz, hep güçlü görülen olduğu için adamceğize arada bir yanlış ya da eksik yapma lüksü vermiyoruz böyle olunca değil mi? Bırakalım, acık da o bize yaslansın düşmemek için?! Mahsuscuktan izin verelim, o bizim çocuğumuz oluversin arada bir?!
Her baba mıncık mıncık sevgi gösterisi yapamaz. “Babam beni bir kez bile kucaklamamıştır, bir kerecik sarılıp öpmemiştir, şöyle yapmamıştır, böyle davranmamıştır…” dediğimiz olur bazen ya? Hah… Bu, babamızın bizi sevmediği anlamına gelmez. Gelmez tabii kızım, Allahallah… Herkes sevgisini farklı türlerde gösterir. Bize ‘göstermiyor’ gibi gelebilir ama kendi tarzında eminim bi’şeyler yapıyordur. Ne bileyim; her şeyine bir kusur bulup çemkiriyordur belki? Bir şeyi de beğenmiyor, bizi tembellikle suçluyor, tavlayı koltuğumuzun altına sıkıştırırken; “N’aber koçum… Aldın mı dersini?” diyordur belki de? Rakı masasında; “Hadi, hadi sen de al bir kadeh de içelim karşılıklı!” diyerek bizi şaşırtırken o kadar da sıkıcı biri olmadığını arkadaşça takılıp gösterirken subliminal veriyordur sevgisini? Vesaire, vesaire…
Adamceğizin bedenen ve ruhen hastalanmasını istemiyorsak, evin ve bizim bakımımızı sağlamasının onda endişe yaratmasına izin vermemeliyiz. Böyle öğrenilmiş ve öğretilmiş lakin onlar zaten ellerinden geleni yapıyorlar. Tökezledikleri yerde, manevi anlamda çöküşlerini engellemek de bizim elimizde. Bir şeyimiz de eksik oluversin anacım, n’olacak yani? İlerde büyüyüp, çalışıp kendimiz alırız, yaparız. O da mı zor? Babamızın mutluluğundan daha mı önemli yani? Hah… Aferin.
Bazı babalar, çocuklarını (ki yaşı kaç olursa olsun hep çocuktur onlar için evlatları) hayatın sert ve eğri büğrü yollarında rahatça ve korkmadan yürüyebilsinler diye, yine hayatın kendisi gibi ‘sert’ yetiştiriyor olabilirler. Onlara kızmamak lazım. Hayata hazırlıyor işte seni kendince, n’apsın adam? O da öyle görmüş, öyle öğrenmiş belki. İdare et…
Anneye anlatılabilen çoğu şey, babaya anlatılamayacak olan şeylerdir. Çünkü baba nedensizce (!) kızabilir, manasızca bağırabilir, gereksizce azarlayabilir, beyinsizce anlamayabilir bizi?! Di mi? Yani biz böyle düşünürüz bu gibi durumlarda. Hiç bir şeye izin vermez, her bir şeyi yasaklar, hep ‘hayır’ der! Du bakim, hakkat öyleler yav… Ehe… Yok, yok. Adam bizden daha çok yaşamış, deneyimlemiş hayatı da ondan böyle davranıyor şekerim. Tecrübe etmiş her bir şeyi. Bi’ bildiği var ki söylüyor. Dinlemek lazım…
Yorgun olur genelde babalar. İşten gelmiştir ve acık huzur, bi tutam sükunet, az biraz da kendine kalmak istiyor olabilitesi yüksektir bazen ruh hallerinin. Halden anlamak lazım. Zaten binbir türlü insanla uğraşmıştır tüm gün, laf anlatmaya çalışmıştır bazı mal’lara, falan filan. Eve geldiğinde hiçbir şey yapmadan sadece yemek yiyip, ayaklarını uzattığı Tv karşısında sızıp kalmak istiyor olabilir. Olmasa iyi ama olabilir. Böyle durumda biraz kendine bırakmak gerekebilir ‘baba’ canlısını. Dinlenince tekrar çevrimiçi olacaktır nasılsa?!
Takdir etmeyi bilmeliyiz babamızı. Ne kadar iyi ve tatlı olduğunu, bizim için ne güzel şeyler yaptığını, yeteneklerini, fedakarlıklarını, komikliklerini, sakarlıklarını, varsa sanatını veya zanaatini, uykusuz ve yorgun günlerini bildiğimizi ve bunlar için ona minnettar olduğumuzu söylemeliyiz sık sık.
Teşekkür etmeliyiz bizim dünyaya gelmemizi istediği ve bize kendisiyle tanışma fırsatı verdiği için. Bizim için sadece var’lığının yettiğini, aldığı her nefese kurban olduğumuzu dile getirmeliyiz hep.
Çok “Baba” Adamdır onlar be! Ne güzeldirler. Ne tatlıdırlar. Ne gıcık ve babacandırlar. Ne sinirli ve sevimlidirler. Ne sessiz ve içtendirler.Ne huysuz ve şirindirler.
Baba… Ne güzel bir kelime değil mi?
Sen o haberlerde vs. çıkan iğrenç babalara bakma cancağızım, mis gibi babalar var insan vasfı taşıyan. Her yerdeler. Sadece göremiyoruz. Görmek lazım, onları görmek, yüceltmek lazım.
Öncelikle kadına iş düşüyor her zaman olduğu gibi tabii. Erkek evladını hem kendine hem de diğer kadınlara saygılı ve vicdanlı olmayı öğreterek büyütecek. Ki; ileride iyi bir insan, iyi bir eş, iyi bir baba, vs. olabilsin. Güzel insanları çoğaltmak lazım.
Ve
Ebeveynler için de en büyük ve en önemli hediye, çocuklarından alacakları sevgi-saygı-ilgi ve şefkattir. Anamızı, babamızı çok sevelim, sayalım. Kısacık ve acımasız dünya be, bitecek gidecek, sevelim sevilelim.
“En baba adam benim babam” dediğin, sarılıp sarmalandığın, canın baban yanındadır umarım güzel okur. (Şşş… Sen de merak etme, ruhen de yanındadır, üzülme. )
İklim´in Dora´n
.•:*´`*:•.☆ ༻༺ ☆.•:*´`*:•.☆ ༻༺ ☆.•:*´`*:•.☆ ༻༺ ☆.•:*´`*:•.
DİPNOT:
☆ Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz! sözünün doğrusu;Ana (Anne) değil; Ane. Ane, Bağdat yolundaki çılgın bir uçurumun adı. Yar (sevgili) değil; yar (uçurum)Hani Bağdat, zamanında bilimin en gelişmiş merkezi imiş ya? Oraya ulaşmak için, acayip çılgın ve maceralı uçurumlu yollardan geçmek gerekiyormuş anacım.İşte bu bağlamda söz aslında;“Ane gibi (tehlikeli) uçurum, Bağdat gibi (muhteşem) memleket olamaz. Bilgiye ulaşmak işte böyle zor!” gibi manalara gelmekte.
.•:*´`*:•.☆ ༻༺ ☆.•:*´`*:•.☆ ༻༺ ☆.•:*´`*:•.☆ ༻༺ ☆.•:*´`*:•.