Sayısalcılar başta olmak üzere her öğrencilik dönemini geçmiş olanın bağıntılar ile ilgili bir tecrübesi olmuştur. Ben bunu denklem olarak basite indirgeyenlerdendim. Aradan geçen onca zamanın üstüne, daha doğrusu her öğrencinin yaptığı o haklı ‘ bu bana hayatın neresinde yarayacak’ serzenişlerinde olduğu gibi benim de yakarışlarımın olduğunu anımsıyorum.
Hayat denilen şey her ne ise, sizi söylediklerinizle sınayan gaddar bir teraziye sahip. Doymak ve doymamak arasından tutunda, elle tutulur, gözle görülür ayrımı yapmadan her ikili arasında bir bağıntı kurduruyor. Bu defa yapacağımız bağıntı sevmek ve sevilmek üzerine.
Ne kadar genelleme yaparsanız yapın, taşlar elbet yerinden bir düzene itaat eder şekilde oynuyor. İnanların yorumu kader, inanmayanlar da karma gücü diyor. İşin özü şu ki; sevmek ve sevilmek asla eşit denklemler olamıyor. Kendi arasında eşitliği sağlamakta hep zorluk çıkaran bu bağıntı aslına bakarsanız, ayrı ayrı değerlendirildiğinde de çok yaklaşık değerler de vermiyor.
Seven sevilmiyor, sevilen sevmiyor, seven sevdiğini sanıyor, sevilen sevildiğine inanıyor…
Sevmek olgusu, taştan topraktan canlıya kadar gidebilecek ulvi bir olgu iken içine bu kadar karmaşık yüklemeyi nasıl kabul edebiliyor anlamış değilim. Anlayabildiğim tek şey, biz canlılar sevdiğimizi de sevildiğimizi de anlamak için ‘acı’ olgusunu deneyimleriz.
Ergenlikte hayatı sevmeyi öğretmeye çalışanlara acıdan nemalanmaktan bahsederiz. Buna da kendi deneyimim olsun diye bilgelik katarız. Büyüdükçe acının varlığına inanmaya başlar fakat yine de kuyruğu dik tutar, öldürmeyen dert güçlendirir felsefesi ekleriz. Zaman geçtikçe acıyan yerlerimiz artarak giderken, kabuklarımız da sertleşmeye başlar. Biz ona da tecrübeleniyoruz deriz. Sonra büyür anne baba oluruz. Kanayan yerlerimizi biliyoruz ya onlar da kanamasın der döngüye dahil bir çocukla, acılarımızla devam ederiz.
Dönüp baktığımızda; acıdan nemalanmış, acısıyla sevilmeyi ummuş, acılarıyla sevmiş biri olarak geriye bakarız. İşte tüm gerçek şu aslında; sevgiden nemalanmak, sevecek ve sevilecek biri olmak bizim elimizdeyken döngüye dahil olmaktan öteye gidemiyoruz.
Yolun yarısına göz kırptığım şu zamanlarda, sevmek de sevilmek de benim bilinmeyen denklemlerim diye kabul ediyorum. Ve birilerinin beni sevmesindense önce ben kendimi seviyorum. Benden kıymetlisi yok biliyorum.