Bir ailenin öz çocuğuna yapabileceği en büyük kötülük nedir? Elbette ilk önce aklımıza korkunç senaryolar geliyor. Ama biz bugün bu senaryoları değil daha çok bir ailenin çocuğunu yetiştirirken yaptığı hataları konuşacağız. Bu konuşmayı da bir uzman gözüyle değil de herkesin kendi ebeveynlerinden ve çevresindeki ailelerden görerek öğrendiği yanlışları konuşarak yapacağız.
Her ebeveynin kusursuz olmasını beklemek elbette bir hayal. Hatta her insan için böyle bir beklentiye girmek absürt ve komik olur. İnsanlar elbette hata yaparlar. Ama önemli olan kendi hatalarından ve çevrelerindeki insanların hatalarından ders çıkarmalarıdır. Aksi taktirde çocuk yetiştirmek konusunda her saniye hataya düşmek kaçınılmazdır. Biz bugün bir ebeveyninin düştüğü en büyük hataları konuşacağız ve bunlara çözüm önerileri sunacağız.
Tüm Hataları Tek Bir Başlık Altında Toplamak
Mümkün değilmiş gibi duruyor ama mümkün. Ebeveynlerin yaptığı tüm hataları bir başlık altında toplayacak olursak bu şüphesiz bir şekilde çocuklarının bir birey olduklarını kabul etmemeleri olur. Ebeveynler ve çocuk arasında çıkan tüm gerilimlerin temel sebebi budur. Aileler çoğunlukla dünyaya getirdikleri çocukları bir ürün olarak görüyorlar.
Onlara göre dünyaya geldiklerindeki birkaç yıl içerisinde kendilerine olan o muhtaçlık hali çocuk kaç yaşına gelirse gelsin sürüyor. Oysa gerçek bu değil. Bir yaştan sonra, kendini ifade etmeye başladığı andan itibaren çocuk kişiliğine ve kararlarına saygı duymanız gereken bir bireydir. Oysa özellikle biz Türk toplumunda neredeyse evden çöküp gidene veya kendi parasını kazanmaya başlayana kadar çocuklarımızın aciz ve kendi kararlarını veremeyecek halde olduğuna inanıyoruz.
Günümüz toplumunda çocuk sahibi olmak adeta bir elektronik alete sahip olmak gibi. Bu açıklamamı bağışlayın ama bir metaforla ifade etmem gerekirse, dünyaya gelen çocuk adeta bir tablet gibi. Ebeveynler onu kapasitesi dolsa da dolmasa da sürekli güncellemek ve içine sürekli yeni uygulamalar yüklemek istiyorlar.
Okul, kurs, bale, mutlaka bir spor, piyano veya keman, aman satranç kursuna da gitsin! Çocuklarının gözlerinin önünde komutları yerine getirmeye programlanmış birer zombiye dönüştüğünü veya her şeyi reddedecek kadar hırçınlaştığını görmüyorlar bile. Biri onlara bu gerçeği gösterecek olsa onlara “Her şey onun iyiliği için!” diyorlar. Oysa psikolojisi bozulmuş çocuklarını ne satranç ne de bale kurtaramıyor.
Çocuğun İradesini Yok Saymak
0-18 yaş, bir çocuğun maddi ve manevi olarak ve ayrıca yasalarca da ailesine bağımlı olduğu bir yaş grubudur. Bebeklik, çocukluk ve ergenliğin ciddi bir kısmını kapsayan bu dönem çok ama çok iyi yönetilmelidir. Başta bahsettiğimiz bu bağımlılık hali, çocuğunuzun iradesini yok saymak için bir bahane olmamalıdır. Çünkü bu bağımlılık “Bana muhtaçsın o yüzden ben ne dersem o olacak!” üslubuna çoğunlukla yol açmaktadır. Oysa bu söz konusu dönemi çocuklarınıza duygusal şiddet uygulamak, kendi doğrularınızı kabul ettirmek ve onu onun için iyi olacağına inandığınız ama SİZE AİT olan kararları hayata geçirmesine zorlamak için bir fırsat olarak görmek çok büyük bir hatadır.
Çocuk sözlü veya sözsüz olarak kendini ifade etmeye başladığı andan itibaren bir bireydir. Kendi kararları ve kendi doğruları olması çok normaldir. Örneğin her yemeği sevmesi ve yemesi gerekmez. 40 yaşına biri pırasa sevmediğini söylediğinde nasıl saygı duyuyorsanız çocuğunuz da bir veya birden fazla yemeği sevmediğini söylediğinde ona da saygı göstermelisiniz.
İstediğiniz okulda ve istediğiniz bölümde okumak onun gerçekten hayali mi? Çocuğunuzu yıllarca sürecek bir işkenceye maruz bırakıyor olabilirsiniz. Bir yabancının kararlarına nasıl saygı duyuyorsanız, çocuğunuzun da kararlarına saygı duymalısınız. Dünyaya getirdiğiniz ve karnını doğurduğunuz için çocuklarınızın sizin ego tatmini için hırpalayabileceğiniz birer kum torbası olmadığını lütfen unutmayın.