Üst üste paylaştığım buram buram melankoli kokan yazılarıma ufaktan bir perde çekmek istiyorum. Bugün kitaplardan “UYARLANAN” dizi ve filmler ile ilgili birkaç yorumumu sizler ile buluşturacağım.
Yorumlarıma önce son derece kitap ve bir o kadar da film sektörü meraklısı olduğumu belirterek başlamanın doğru olduğunu düşünüyorum. En azından önyargılarımız için 🙂
“Kitabı mı Filmi mi?” sorusuna verilen yanıtlar her zaman merak duyduğum konuların başında yer almıştır. Dizilerin ve filmlerin rekor kıran izlenmelerinin ardından ‘Aaa kitaptan uyarlanmış’ gibi tepkilerin beni ne kadar üzdüğünden bahsedemem sanırım. Hele de o kitabın okurlarının film izleyicilerinin sayılarına yaklaşamamalarından. Yanlış anlamayın lütfen, hiçbir uyarlama filme karşı olduğumdan değil bu tutumum. Yalnızca günümüzde ‘Geç Kalınmış Piyar’ olarak lanse edilen bu yapımların orijinal kaynakların yerini tutmasıdır beni kahreden.
Son zamanlarda kıymetli bir dostumun sohbet esnasında yakaladığım, buraya yazacak kadar etkilendiğim bir görüşünü paylaşmak istiyorum sizlerle.
‘Yıllar önce çok beğendiğim bir dizinin geç de olsa kitabını edindim bugün. Dizisi çok güzeldi, kitabının beni daha çok etkileyeceğini düşündüğümden bugün aynı heyecanla tekrar buluşacağım.’
Yani demem o ki sevgili okurum, dizileri ve filmleri kapatın demiyorum. Lâkin o hiç göz değmemiş satırlarımızı bir köşeye atmayalım diyorum.
Unutmayalım ki orijinaller hiçbir zaman ölmeyecektir.