İnsanlar her zaman bağlı oldukları şeyi veya aktiviteyi bir mesleğe dönüştürecek kadar şanslı olmayabiliyor. Aslında dünya üzerindeki tüm insanların yetenekleri ve tutkuları doğrultusunda bir işte çalışmaları hem toplum düzeninin korunması hem de bireylerin ruh sağlığının stabil tutulması için harika bir destek olacaktır. Ama ne yazık ki dünyanın yüzde doksanında bu imkanı yaratmak mümkün değil. Bu sebeple eğer özelleştirilmiş bir eğitim almadıysanız hayatınızı idame ettirmek için yapabileceğiniz herhangi bir şeyi yapmak ve buradan para kazanmak mecburiyetindesiniz.
Özellikle ülkemiz gibi gelişememiş ekonomik ve toplumsal düzenlerin hakim olduğu piyasalarda hayatta kalmak için ne iş bulursan onu yapmak mecburiyetindesin. Hatta bulabildiğin kadar çok iş yapmak mecburiyetindesin. Gündüz işe gitmeli ve eve döndüğünde hala çalışıyor olmalısın. Aksi taktirde bir sonraki ayı çıkaramayabilirsin. Üzücü ama gerçek…
İşi Bırakmak
Yukarıda bahsettiğimiz tüm dinamikler doğrultusunda bir işe sahipken bu işten ayrılmak pek çok insan için delilik gibi gözükebilir. Sizin artık dayanamadınız işlere girebilmek için aylarca uğraşan insanlar olduğu elbette bir gerçektir. İnsanların yeteneklerini ve tutkularını ortaya koyamadığı böylesine bir dünya düzeninde zaten yaptığınız işin ne oldu gerçekten fark eder mi? Bu sorulara cevap vermek, en azından genel geçer bir cevap vermek bence mümkün değil. Kitleler için fark yaratmayacak bir aksiyon, yalnızca bir kişi için fark yaratsa onun etkisi yadsınabilir mi?
Çevremizdeki insanlar bir işi bırakmaya karar verdiğimizi duydukları zaman bizden geçerli sebepler isterler. Eğer sebeplerimizden tatmin olmazlarsa bizi verdiğimiz karardan vazgeçirmek için ellerinden geleni yaparlar. Bu baskının sebebi bilinçaltlarında yatan aç kalma ve hayatını sürdürememe korusu mu, yoksa onlar da işlerinde öyle mutsuz ki sizin işinizden ayrılıp mutlu olma ihtimalinize dayanamıyorlar mı? Kötücül düşündüğümü biliyorum. Ama siz de eminim etrafınızda bu enerjiyi hissediyorsunuzdur.
Bir İşi Bırakmanız Gerektiğini Nasıl Anlarsınız?
Bir işi bırakmak için iki temel motivasyon bulunur. İkisinin de temelde yarattığı duygu durumu aynıdır: Mutsuzluk. İlk örnek hayatın doğal bir süreci sonucunda gerçekleşir. Yaptığınız iş tüm dinamikleri ele aldığınızda size uygun değildir ve bu mutsuzluk yaratıyordur. Kendini hareketli ve sosyal bir birey olarak tanımlayan bir insan için masa başı bir iş yapmak veya memuriyet bunun için verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Veya kafası dijital tüm dinamiklere çalışan ve bilgisayar başında iş yapmaktan çok zevk alan bir çalışanı insanlarla muhattap olmak zorunda bırakmak da bir işin mutsuzluk doğurmasına güzel bir örnektir. Bu iş -eğer bir alternatif doğurup, hayatınızı idame ettirebilecekseniz- belli ki size göre değildir. Mutsuzluk duyarak yaptığınız iş ancak ve ancak mutsuzluk doğurur.
Bir işi bırakmanız gerektiğine sizi ikna edecek ikinci ve bence en önemli motivasyon ise işinizi sevmenize rağmen sizi mutsuz olmaya zorlayan çalışma ortamıdır. Elbette hiç kimse bir iş ortamından Hollywood filmlerindeki neşeli ve canlı ortamı talep etmez. Bu beklenti de bir hayalden öte olmaz. Ancak gün içinde iş yerinde vakit geçirirken burada olmak yerine bir toplama kampında olmayı tercih edeceğinizi hissediyorsanız bu iş sizi yavaş yavaş öldürmeye başlamış demektir. Bu mutsuzluğun kaynağı genellikle ilk örnekten farklı olarak dış dinamikler kaynaklıdır. Patronunuzun veya üstlerinizin mobbing uygulaması, bitmeyen ve yıkıcı rekabet, beklenen işe uymayan zaman veya imkanlar, işe alındığınız pozisyonun haricinde her işin size kitlenmesi… Saymakla bitmez.
Bu durumlardan herhangi birine maruz kalıyorsanız, yani kişisel sebeplerden veya dış etkilerden kaynaklı iş yerinizde kendinizi mutsuz hissediyorsanız artık o işten ayrılmanızın zamanı gelmiştir. Tutkularınızı keşfetmek için asla geç değil.