Sırtımızı yasladığımız o rahat koltuklarımızdan doğrulduğumuzu, başımızdaki şapkayı çıkarıp önümüze koyduğumuzu hissediyorum şu sıralar. Saatlerimizi verimsiz şekilde çalmaya cüret eden televizyonlarımızın bizi yöneten kumandalarının nihayet o kırmızı tuşuna basıyoruz. Biraz da beğeni sayılarımızdan ve clickbait hikayelerimizden başımızı kaldırıyoruz. Daha ayaklanıp koşmaya hazırlandığımızı söyleyemem. Fakat geç de olsa farkındalık her zaman hayat kurtarıcıdır derler. En azından şu an yaşayan ve yaşayacak olanların hayatlarını.
Ülkemizin siyasal ve sosyal alanlardaki eksikliklerini dikkate alan kesimlerin tepkilerini yoğun olarak şarkı sözlerinde, dizi/film/tiyatro sahnelerinde görmekteyiz. Bunu konu alan mecraların ise genelde birden çok kişi olduğunu. Peki konuyu dolandırmadan bir soru cevaplayalım birlikte. Her birimiz yaşadığımız ülkenin görünen, görünmeyen, göze batan, can alan problemlerini neden bireysel olarak dile getiremiyoruz? Bir soru daha cevaplayıp dönelim yazımıza. Gerek sosyal medyasında, gerekse toplum içinde kendini bu ”CESARET” yoğunluğuna eriştirmiş insanlar neden dinlenmiyor veya bir cezaya çarptırılmakla tehdit ediliyor? Günümüzde haklı olarak bu korkuyu taşıdığını düşünüyorum insanımızın.
Günümüzde herhangi bir kuruma, kuruluşa veya bir kişiye yanlış olduğunu düşündüğümüz hareketine karşı eleştiride bulunmak geçiyor aklımızdan. Ve sonrasında ellerimizi o sık kullandığımız klavyelerden ayırıyor, aralanan dudaklarımızı bir hışımla kapatıveriyoruz. Eğer o cesarete erişip konuşuyor ya da yazıyorsak düşüncelerimizi, dakikalar sonra kelimelerimiz arasında çırpınırken buluyoruz kendimizi. Yanlış anlamayın lütfen beni, her eleştiriye destek mesajı beklemiyorum elbette. Fakat eleştiride bulunan bireye yorum olarak; ” Akşama gözaltı haberini izleriz.” veya hunharca hakaret dolu kelimeler görmeye tahammülüm yok o kadar.
Yıllarca ”Bir” iken ”Hiç” ettik birbirimizi. Bir olduğumuz, omuz omuza yer aldığımız sayısız tarih sahnesine şahit olduk. Fakat birbirimizi soyutlamaktan, tek bir doğru kabul etmekten hiçbir zaman bıkıp usanmadık. En çok da birbirimize saygı duymayı bir kez olsun tam olarak öğrenemedik.
Sözlerimi, bir ulu önder Atatürk sözüyle sona yaklaştırmak istiyorum.
”İyi bireyler kendinden çok üyesi bulunduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına yaşamını veren insanlardır.”
Birbirimizi ayırmadan, dinlemeden önce konuşmayan, baktığı her yere sevgi tohumları eken iyi bireyler olmamız ümidiyle.
Teşekkür ederim. 🙂