Size kadınlarla ilgili birçok şey söyleyebilirdim oysa.. Bir cinsiyet olmaktan çok, her zaman için birçok kimliğe sahip olabilecekleri gibi. Belki bir gün için anne statüsü, bir gün için abla statüsü, iş insanı statüsü, bir ailenin çocuğu statüsü gibi birçok şey. Ama ölü olmak kadın için bir statü değil, hiçbir zaman değil. Bugün bu yazıyı bir kadın olarak yazmaktan gurur duyuyorum. Ailemin beni bilinçli, kadın olmaktan gurur duyan, haklarına sahip çıkan ve aslında haklarına sahip çıkmak zorunda olmadığı bir toplumda yaşamak istediğinin bilincinde olan, eşitliğin her alanda var olabileceği ve her konuda ve herkesle konuşma özgürlüğümün olduğu düşüncesinde, babamın annemden ve benden üstün olmadığını bilen biri olarak yetiştirdikleri için onlara teşekkür ederim. Özellikle anneme. Bir kadın olarak, günümüz şartlarında ataerkilliğin hüküm sürdüğü bir toplumda bunu yapmak kolay olmasa gerek. Ben annemden yaşça küçük ve aynı şartlar altında büyümemiş olmama rağmen korkuyorum. Onun beni böyle özgürce yetiştirmesi yaşadığı şartlar altında gerçekten istisna. Bunların yanı sıra ben sadece şanslı olandım, şanslı yetişen. Fakat bugün fark ediyorum ki bu şansım sadece düşüncelerimi şekillendiriyor. Sadece bu.
Çünkü ‘’güvenlik’’ kelimesinin sadece bir kelime olarak anlamlandırılmasının yanı sıra ülkemizde istatistiklerin çoğunu ‘’anne’’leri ve babaları tarafından bilinçsiz yetiştirilen, kadınların güçsüzlükle, erkeklerin ise güçle büyütüldüğü kısım şekillendiriyor. Bu hikayede bahsettiğim bu çoğunlukla karşılaşmamız çok yüksek bir orana tekabül ediyor. Yani bir kadın olan anne, kadın olan çocuğunu güçsüz, erkek olan çocuğunu ise güce dayalı bir egomanya’ya dönüşebilecek biri olarak yetiştiriyor. Bu da toplumsal olarak tehlike arz ediyor çünkü ne kadar bilinçli büyürsek büyüyelim, bu insanlarla karşılaşma olasılığımız çok fazla ve mücadele edebildiğimiz kadar hayattayız. Kadının toplumdaki yeri çok uzun yıllardır toplumsal eşitsizliklerin konusuyken, günümüzün kadınla ilgili en büyük sorunsalı şiddet ve ölüm.
Günümüzde bununla ilgili o kadar çok haber ve olay gündeme geliyor ki bir sosyolog olarak insanların artık psikopatlaştığını ve bu olayların gittikçe arttığını, her ne kadar gündem oldukça bilinçlenildiğini düşünsem de bir yandan da bunun bu şiddeti ve ölümleri arttırdığını da düşünüyorum. Bir kadın olarak daha da bilinçlenmeli, erkekleri bilinçlendirmeli, çocuklarımızı da bu şekilde yetiştirmemeliyiz, renklerin cinsiyetleri, oyuncakların cinsiyetleri olmadığının farkına varmalı, ”ev kızı”, ”sokak çocuğu”, gibi söylemlerden uzak durup bunları içselleştirmemeli, öncelikle kendi ailemizden, kendi düşüncelerimizden, kurduğumuz cümlelerden başlamalı, ”adam gibi”nin en iyi, ”kız gibi”nin en kötü yapıldığı değil ya da verilen en iyi sözün ”erkek sözü” olmadığı bir hayat seçmeliyiz ve bu düşüncelerden uzaklaşmalıyız. Birimiz değişirsek, tüm toplum değişir. Her şey bir’le başlar..
Ben bir kadın olarak, ölmek hiç öldürülmek hiç ama hiç istemiyorum. Kadınlar ölmesin. Sahip olabileceğimiz bir sürü statü varken ölü olmak bir statü değil. Ama insan olmak, kelimenin içinde yatan tüm derin düşüncelerle insan olmak, sahip olunabilecek en güzel statü.