Hurdalaşmış bir dünyada cehennemi yaşarken ölüm cennetti belki de.
Karanlık ve soğuk gecede gün boyu kalabalıkların çiğneye çiğneye ezdiği kaldırım taşları ile boyunca uzanan cadde asfaltı nasıl da loş, ıssız ve ürpertici görünüyordu.
Onca telaşlı ya da telaşsız farklı farklı duygu ve amaçlarla atılmış adımların toplamından daha ağır çektiğini düşündü acelesizce birbirini takip eden her bir adımının.
Bu gece her şeyde olduğu gibi belediyenin çöp kamyonundan da sonraya kalmıştı. Sadece bir kaç dakikalık gecikmesi bir korsanı ganimetinden etmişcesine, o saatlerde kaldırımlar üstünde yığın yığın bekleyen çöp poşetlerini kurcalamaktan ve ağzına kadar dolu büyük çöp konteynerlerini eşelemekten etmişti onu.
Bu paha biçilemez hazineyi kılpayı kaptırması yetmezmiş gibi alıştığı ve neredeyse kafa yaptığı o pis kokunun her zamanki şiddette burnundan ciğerlerine dolmaması da yoksunluk yaratmıştı üstünde. Bir garip huzursuzluk basmıştı hastalıklı bedenini sırf bu yüzden.
Öfkeye yakın hırsla çarptığı çelik kapak boş sokakta sevimsiz bir yankıyla sesini çevre sokaklara duyururken karşılanmayan beklentilerin çökerttiği omuzları düşük, kolları iki yanından sarkık ve başı eğik yürümeye başladı. Ağır, ağır.
Tek çöpünü esirgeyen bu hurdalaşmış dünyada cehennemi yaşarken ölüm cennetti. Kesinlikle cennet.