Sahi, değişmek ve değiştirmek için neden sevmeyi tercih etmiyoruz? Bir soru daha cevaplayalım. Yıllardır kaçmamız gereken birçok eylem dururken, en kolay olarak neden sevmek eyleminden kaçıyoruz? Şu yaşadığımız dünyanın yeşilini, mavisini artırmak için, akan o gözyaşlarını durdurmak için, vadesiz ölümleri bitirmek için gelin biraz daha sevelim şu fani yüreklerimizi.
Savaşlardan, trafikte çaresiz mendil satan çocuklardan, her gün umutları öldürülen kadınlardan şikayetçiyiz. Fakat bu tüm şikayetlerimiz beynimizdeki küçük bir düşünce bulutundan farksız değil benim nezdimde. Yağmur vermeyen, ömrü kısa olan bulutlardan bahsediyorum. Her gün binlerce masum insan cesetleri, binlerce silah satış anlaşmaları izliyoruz. Belki de yapıyoruz. Kırmızı ışıkta o küçük nasırlı elleri ile camımızı tıklatan küçüğe bakmıyoruz bile. Uzandığımız akşam vakti o rahat koltuğumuzda, her dinlenmek için karşısına geçtiğimiz o dört köşe ekranda bir kadının daha gözyaşlarını izliyoruz. Bazen bir gözyaşı görebilecek suret bile bulamıyoruz bir gün sonra. Bir sebep bulup başka bir kanala geçip kahkahalarımıza devam ediyoruz.
Bir başkası için sevinmeyi bırakın, dakikalarımızı ayırıp üzülemiyoruz bile. Ölen, çaresiz kalan, gözyaşı döken biziz aslında. Her gün bir kayıp daha veriyoruz birbirimizden. Peki ne kadar biriz, ne kadar biziz? Biraz da bunu sorgulayalım. Unutmayalım ki bir araya gelmek, ellerimizi sıkı sıkıya tutmak için eksilmemiz gerekmiyor.