Depresyonun bir hastalık olduğunu kim söylüyor? Ne zaman kabul ettik bunu? Ben böyle bir şey hatırlamıyorum.
Hayatın anlamsızlığı ve kaçınılmaz şekilde sonlu oluşu karşısında ona karşı ilgisiz olmaktan daha makul ve olağan bir tepki düşünülebilir mi?
“Ama bir dakika! Asıl sonsuz bir hayat anlamsız olmaz mıydı?”
Doğru, doğru.
Hayatı değerli kılan şey sonu olacağını bilmektir, katılıyorum. Zaten beni üzen de bu ya! Sonlu olan bu değerli zamanımızla yaptığımız şeylere bakın!
İşe git, çalış, para kazan, parayı harca ki tekrar kazanmak zorunda kal, sonra baştan başla.
Aynı seneyi 70 kere yaşayıp utanmadan adına hayat diyoruz.
Amaç ne?
“Daha…”
Daha çok para, daha çok lüks, daha büyük bir ev, daha büyük bir araba, daha çok imkân, daha geniş bir çevre, daha, daha, daha…
Bu ekonomi oyununun en büyük aldatmacalarından biri de, “daha” fazlasına sahip olmanın “daha iyi” bir hayat anlamına geldiği yalanı.
Halbuki ne kadar büyük bir eviniz olursa olsun, aynı anda yalnızca bir odasında bulunabilirsiniz.
Arabanız ne kadar hızlı giderse gitsin, trafik kurallarına uymak zorundasınız.
Ne kadar çok paranız olursa olsun, bir gün mutlaka öleceksiniz.
…
Peki ne bu zengin olma hırsı?
Birilerinin zengin olması için, birilerinin fakir kalması gerektiğini bilmiyor mu bu kadar fakir insan? İçimizdeki birtakım insanların, yani aslında çoğunluğun, kesin ve mutlak olarak boşa çabaladığını anlayamıyorlar mı?
Herhalde zenginlik o kadar tatlı bir hayal ki, fakir insanları bile çoğunluğun fakir kalması gerektiğine ikna edebiliyor.
…
Bu büyük tabloya bakıp hayata ilgisiz ve umarsız yaklaşan insana toplum hasta gözüyle bakıyor. “Hasta, depresif, tembel” gibi etiketler yakıştırıyor. Sırf başkalarında da aynı hisleri uyandırıp üretimi yavaşlatmasınlar diye.
Peki bu farkındalığa erişmiş bir insanın, zenginlik hayalleriyle üretime büyük katkılar sağlayan ama popüler kültürün kendisine dayattığını dahi fark etmediği anlamsız hobi ve tutkularına harcadıkları paralar yüzünden hep fakir kalmaya mahkum insanların arasında hayatta kalması mümkün mü?
Üstelik bu insanlar tarafından hasta olduğuna ikna edilmeye çalışılırken?
Asıl bu insanların yaşadığı mutluluğun ve hayattan zevk alma halinin, bu farkındalığı unutturmaya yarayan geçici bir sarhoşluktan ibaret olmadığını kim söyleyebilir ki?
Böyle düşününce gerçek hastalığın depresyon değil, bu düzeni var eden kolektif zihniyetin ta kendisi olduğunu görmek zor değil.
Ama ne demişler?
Körler ülkesinde görmek bir hastalıktır.