Türkiye’nin En Mutlu Şehri Neden Sinop?

Türkiye’nin En Mutlu Şehri Neden Sinop?

Türkiye gibi hüzünlü bir devletin, Anadolu gibi acılarla dolu topraklarının en mutlu şehri: Sinop

Huzurun ve sakinliğin şehridir Sinop, bu yüzden masal ülkelerini aratmaz. Özellikle kaotik havanın içinde büyüyen İstanbul çocukları için şaşkınlık yaratan bir huzura ve sakinliğe sahip bir şehir. Her gün trafik denen illeti çekmek zorunda kalan biz İstanbul mağdurları için trafik ışıklarının bulunmaması ve buna rağmen hiçbir münakaşa ve kargaşaya yol açmaması hayret uyandırıyor.

BBC yazarı Joshua Allen’ın Gezi Notlarından: Sinop 

Biz Türkler gibi bu mucizevi şehri merak eden BBC yazarlarından Joshua Allen, Sinop için yola koyulmuş.  Allen Sinop’u “Yunan filozof Diyojen Sinop’ta doğmuş, insanlara ellerinde olanlarla mutlu olmayı, sahip olmadıkları şeyler için de kafa yormamayı söylemiş. Sinop’ta bu çağrıya uymuş” diye açıklıyor. Allen, Diyojen’e kulak verdi gözüken ve mutluluğun kol gezdiği Sinop’u karış karış gezdi. Gördükleri karşısında çok şaşırdı.  BBC yazarı Joshua Allen’ın o geziden notları ile Sinop’u tanımaya başlayalım:

İstanbul’dan 730 km’lik bir yolculuğun ardından, Türkiye’nin kuzey kıyısında Karadeniz’in ormanlarla birleştiği noktada Sinop’un havasını solumaya başladım. Bu temmuz sabahında, Sinop’u Türkiye’nin en mutlu şehri yapan nedeni bulmaya gelmiştim. Taksi şoförüm Bekir Balcı, “Burada herkes birbirini tanır. Huzur doludur. Kimse kimseye karışmaz.” diyordu. Şehir merkezine doğru ben manzarayı seyre dalmışken, yoldaki bir çukur nedeniyle arabanın sarsılması üzerine “Ama yollar pekiyi değil.” diye devam etti Balcı.

TÜİK’e Verileriyle Sinop

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, Sinop sağlık ve altyapı bakımından diğer şehirlere kıyasla daha gerilerde olmasına rağmen, son birkaç yıldır en mutlu şehir olarak karşımıza çıkıyor. Peki, bunun sırrı ne? Sinop, Antik Yunan dönemi filozoflarından Diyojen’in doğum yeri. Bundan 2300 yıl önce Diyojen burada yoksul bir hayat sürmüştü. Yaşam tarzı nedeniyle ona ‘Sinik’ diyorlardı. Antik Yunanca’da bu kelime ‘köpek’ anlamına geliyordu.

Toplumsal kuralların kişisel özgürlükler ve iyi bir yaşam sürmenin önünde engel olduğuna, doğa kurallarına göre yaşamanın insanı daha çok tatmin ettiğine inanan sinizm felsefesinin kurucusu olarak görülüyordu. “Diyojen doğa ile barışık basit bir hayatta mutluluğu bulmuş ve insanlara sahip olduklarının tadını çıkarmayı, sahip olmadıklarına ise kafa yormamayı salık vermişti.” diye açıklıyor Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünden Profesör Stephen Voss.

Sadece üzerindeki giysileri ve içinde uyuduğu bir fıçısı vardı ve dini kurallara uymaya çalışanları, siyasi liderleri ve doğal olmayan toplumsal kurallara uyarak yaşayanları eleştiriyordu. Bir söylentiye göre, Büyük İskender Diyojeni görmeye gitmiş ve onu dışarıda otururken bulmuştu. Kraldan bir isteği olup olmadığı sorulduğunda “Gölge etme başka ihsan istemem!” demişti.

2006’da buraya Diyojen’in bir heykeli dikilmiş; onun hayat felsefesinin unutulmadığının bir göstergesi gibi. Caddelerde trafik lambası olmamasına rağmen, İstanbul’daki trafik karmaşasının tersine, araçlar uyum içinde hareket ediyor. Hafta içi gündüz vakti, ama sokaklarda dolaşan insanların hiç acelesi yok. Hatta burada bürokrasinin Çarşamba gününden sonra tatile çıktığı söyleniyor. Diyojen olsa överdi onları herhalde. Meydanda bir cami ile bar yan yana duruyordu. 2013’te camiye 100 metre mesafede alkol satılmamasını öngören hükümet yasağına aykırı görünüyordu bu durum, ama kimse kafa yormuyordu. Sanki dini ve kültürel meselelere kendine özgü bir yaklaşımı vardı bu şehrin.

Huzurlu Şehir Sinop

“Kadınlar kimse rahatsız etmeden şortla gezebilir.” diyor, mantısıyla ünlü Teyzenin Yeri’ni işleten Aylin Tok. “Sabah 3.00’te bile dışarı çıksanız kimse karışmaz.” Sinop’un neden mutlu bir şehir olduğunu sorduğumda Tok da sinik bir cevap veriyor. “İnsanlar arasında zengin-fakir ayrımı yok. Her kesimden insan aynı kafelere gidip aynı simiti yiyor, aynı çayı, kahveyi içiyor.”

Diyojen’in döneminden beri Sinop’ta çok şey değişti. Rumlar gitti, Türkler geldi. Eski şehir merkezinin dışında modern binalar görülse de gökdelene rastlanmıyor. İnsanlar basit yaşamayı tercih ediyor. Mahallede insanlar camdan sarkmış birbiriyle sohbet ediyor, semt dükkânlarından alışveriş yapıyor. Diyojen kadar sinik olmasalar da iyi bir yaşam sürme çabası her yerde görülüyor. Sinop’un antik surları üzerinde bir kafede güneşin batışını seyrederken kıyıda da küçük balıkçı teknelerini, kol kola insanların yürüyüşünü görüyorsunuz. Uzaklarda yeşil tepelikler denizle buluşuyor.

Tarihi Sinop Cezaevi

Tabi bu cennet gibi şehrin tek bir cehennem noktası var o da: Tarihi Sinop Cezaevi.  Mutluluk ve huzurun şehri olarak tanımlanan Sinop’ta Anadolu’nun en korkunç cezaevinin bulunmasının pek ironik olduğunu da söylemek gerek. Tarihin Felaketi olarak anılırmış o labirent. Adı duyulunca tüyler ürperir, oraya gönderilen mahkûmlar ölüp ölüp dirilirmiş. O daracık koğuşlar kimleri barındırmış, nelere tanıklık etmiş! Suçlarının bedelini özgürlükleriyle ödeyen onca insan, rutubetten küf tutmuş taşlara yakınmış.

“Dışarıda deli dalgalar, Gelip duvarları yalar.”

“Görmesen bile denizi, Yukarıya çevir gözü; Deniz gibidir gökyüzü; Aldırma gönül, aldırma!”

Gün ışığını tadamayan cezalılar, denizin tatlı ve umut verici sesiyle avunurlar.

Peki ya zalimce zindana atılan, bir de üstüne işkence görenler? Onlar da acıyla kıvranırken yakarışların arasında, masum ama zifirce vuran dalgaları duyarlar belki. Ve söylerler “Aldırma gönül, aldırma…”

Burası için Anadolu’nun Alkatraz’ı olarak yıllar içinde nam salmış. Eskiden bir tersaneymiş. Kırım Savaşı sonrasında tersane kapatılınca 20 yıl boş kalıyor. Sonrasında ise cezaevine dönüştürülüyor. 3 tarafı deniz ve surlarla çevrili bu hapishaneden kaçmak çok zormuş. Şimdiye kadar 2 kişi kanalizyondan kaçmayı denemiş. Biri ölmüş.

Bu sağlam betonlardan kaçabilen Emin adında idama mahkûm edilmiş kurnaz bir mahkûm, o duvarları aşıp denize ulaşmış. Bu kaçışı yüzünden ona ceza veren dalgalar arasında boğuşmuş. En sonunda ayakları karaya bastığında bir eve sığınmış. Tam da, ne mutlu diyecekken, bir de bakmış ki o kapılarını kendine açan ev bir polis evi! En azından, Emin’in idam suçuna af çıkmış ve o kaçtığı zindanlara geri dönerken aklındaki ölüm korkusu silinmiş.

Üç Tarafı Denizlerle Çevrili Bir Hapishane

Üç tarafı denizle çevrili bu hapishanenin nemini siz düşünün. Nemden kibritin bile yanmadığı, mahkûmların çürümek ya da cezalarını tamamlayamadan ölmekle karşı karşıya kaldıkları bir yermiş burası. Türkiye’nin en mutlu şehrinde ibretlik bir mutsuzluk müzesi adeta.

Aslında Sinop’un tarihi cezaevinin tamamı olmasa da 1500’lü yıllarda kaledeki burçların zindan olarak kullanıldığı biliniyor. Bu dönemde birçok ayaklanmalar söz konusu oluyormuş ve Mehmet ve İbrahim adlı 2 yağmacının bu zindanlarda yattığı biliniyor. O zamandan Sinop korku salmaya başlamış suçlulara.

Evliya Çelebi’nin Notları: Sinop

Evliya Çelebi 1640 yılında Sinop ziyareti sonrasında Sinop zindanlarına dair yazdığı notlarında şöyle diyor: “Dev gibi gardiyanlar kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmlar vardır. Burçları da gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun değil mahkûm kaçırtmak değil kuş bile uçurtmazlar.”

Tabi burası en azılı mahkûmların yanı sıra ünlü yazar ve edebiyatçıların da sürgün ve hapis yeri olmuştur. Tarihi eskilere dayanan yapı, şiirlere, şarkılara konu olmuştur. Ünlü mahkûmların yattığı yerdir. 1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi üzerine, 200 kadar İttihat Terakki karşıtının sürgün edilmesiyle nasıl bir yer olduğu anlaşılan Sinop Cezaevi, Cumhuriyet döneminde en azılı mahkûmların yanı sıra, ünlü yazar ve edebiyatçıların da sürgün ve hapis yeri olmuştur.

19. ve 20. yy’da Anadolu’da Bodrum’dan sonra en önemli tecrit noktası imiş Sinop. Nitekim 1913 yılında Mehmet Şevket Paşa’nın öldürülmesi ile 200’e yakın muhalif (İttihat ve Terakki karşıtı) buraya cezaya gönderilmiş.

1997 yılına kadar Karadeniz’in deli dalgalarına göğüs geren bu cezaevi toplumdan tecrit edilmek istenen şair, yazar, sanatçı ve politikacılara ev sahipliği yapmış. Bunlar arasında en ünlüsü Sabahattin Ali. Kendisi neyse ki şanslıymış. 1932 yılında girdiği Sinop Cezaevi’nden Cumhuriyet’in 10. yılı nedeniyle gelen afta faydalanıp çıkmış. Ancak burada geçirdiği bir yıl bile ona birçok eser yazdırtacak kadar derin acılar çektirmiş. Kuyucaklı Yusuf romanı, Aldırma Gönül Aldırma ve daha niceleri…

Burada yazdığı eserler şimdilerde hapishanenin duvarlarını süslüyor. Burada seneleri giden ünlüler tabi ki de Sabahattin Ali ile sınırlı değil. Necip Fazıl Kısakürek, Kerim Korcan, Osman Deniz, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refi Cevat, Burhan Felek, Hüseyin Hilmi, Osman Cemal Kaygılı, Zekeriya Sertel diğer kaydı tutulan ünlülerdir.

”Hikayeler Anlatmakla Bitmiyor”

Burada yaşanan hikâyeler anlatmakla bitmiyor. Bunlardan biri de Kafkas göçmeni bir ailenin 3. çocuğu olarak 1933’de Gerze’nin Yayıl Köyü‘nde doğan Hüseyin Pehlivan‘ınki. Daha 21 yaşında kan davası belasından cezaevine düşen Hüseyin, düzgün bir insan olmak için burada okur, yazar ve kendini geliştirir. 1969 yılında çıkan afla cezaevinden çıkar. Hatta sonrasında da Sinop’taki Amerikan radarında iş bulur. Bu o dönem o kadar yankı uyandırır ki, birçok medya kuruluşu onunla röportaj yapıp haberlerini yayınlar. Hatta cezaevinin dış avlusundaki dut ağacını da zamanında o ekmiş oraya.

Bütün bu acılarla dolu labirente rağmen Sinop, insanın ruhunu ve kalbini ferahlatan sıcacık ısıtan cennet gibi bir şehir olarak karşımızda duruyor.  Bütün ziyaretçilerini kendine hayran bırakan Sinop, Atatürk’ü de kendine hayran bırakmıştır. Sinop’un kalesini, denizini, kumunu gören Atatürk, şöyle demiş: “Ne olurdu, Sinop’un yarı güzelliği Ankara’da olsa idi.”

Kaotik İstanbul buhranından yorulan ruhlarınızı biraz olsun dinlendirmek ve her gün karşımıza çıkan ümitsizlikten uzaklaşmak için bütün umutların ve hayallerin gerçek olduğu Sinop’a uğramanızı şiddetle tavsiye ediyorum.


Bu İçeriği Okuduğunuz için Önerdiğimiz İçerikler:


gramafoniğnesi
''Çünkü sadece gramafon iğnesi müziğe gerçek anlamda dokunabilir.'' 23 yıldır okumanın, tefekkür etmenin ve yazmanın peşinde... Toz tutmuş filmleri ve gramafonla tanışmış şarkıları sever.
Subscribe
Bildir
1 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Netflix’in Bağımlılık Yapan Yetişkin Çizgi Dizileri: Paradise PD & F is for Family
Netflix'in Bağımllık Yapan Yetişkin Çizgi Dizileri: Paradise PD & F is for Family

Netflix’in Bağımlılık Yapan Yetişkin Çizgi Dizileri: Paradise PD & F is for Family

Sonraki
Palm Yağı’nı Hepimiz Tüketiyoruz: Kolesterol, Kalp Krizi, Felç & Obezite
Palm Yağı'nı Hepimiz Tüketiyoruz: Kolesterol, Kalp Krizi, Felç & Obezite

Palm Yağı’nı Hepimiz Tüketiyoruz: Kolesterol, Kalp Krizi, Felç & Obezite

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.