Yüzleşmekten korktuğum bir konu var, ama ne kadar korksam da kaçamam. Sevgi… Aslında sevgi diyorum ama doğruyu söylemek gerekirse, sevgiye dair bir şey hissetmiyorum. Belki de bir zamanlar hissetmiştim, ama o hisler zamanla kayboldu. Gerçekten sevildiğimi hissettiğimde ne kadar az olduğunu düşündüm, şimdi ise… geriye sadece bir boşluk kaldı.
Bunu kabul etmek zor. Herkesin hayatında birilerine sahip olması gerektiği öğretiliyor, ama ben kendimi hep yalnız hissediyorum. Sevgisizlik, beni en derin yerlerimden etkiliyor. İnsanlar sevgi bekler, buna ihtiyaç duyar, ama ben sevginin artık bana ait bir şey olmadığını düşünüyorum. Ne zaman gerçekten ihtiyaç duysam, ya da ne zaman kalbimde bir boşluk olsa, her şey bir anda donuyor. Sevgi, benden uzaklaşıyor, sanki bir gölge gibi… Bir zamanlar yakınımda olan insanlar bile, artık sadece birer hatıra.
Beni sevmediklerini bile bile onlara bağlandım, onlara değer verdim. Ama sonunda anladım ki, sevgiye dair her şey bir yalandan ibaretmiş. Kendi içimde bir eksiklik var, ama bu eksiklik sadece sevgisizlikle büyüyor. Bunu kimseyle paylaşmak bile zor. Ne zaman sevgiyi arayacak olsam, karşımda bir duvar buluyorum. Kalbim, soğuk bir odada sıkışmış gibi hissediyor. O kadar sert ve soğuk ki, içinde sevgi barındırmaya bile cesaretim yok.
İnsanlar sevginin gücünü anlatır, ama bana kalırsa sevgi hiçbir zaman gerçekten var olmadı. Sadece bir hayaldi, bir beklenti. Gerçekten sevildiğimi hissettiğimde, bir şeyin eksik olduğunu düşündüm; belki de aslında, sevginin en başından itibaren içimde yoktu.
Bazen kendime soruyorum: “Neden sevgiye bu kadar yabancı hissediyorum?” Belki de bir gün cevabı bulurum, ama o güne kadar bu sevgisizlikle yüzleşmek zorunda kalacağım. Ve belki de bu yalnızlık, hayatımın bir parçası olacak.
Ailemin ve arkadaşlarımın sevgisizliği, bir şekilde içime işlerken, karamsarlığa dönüşmeye başladı. Çevremdeki insanlar bana ne kadar yakın olursa olsun, kendimi hep uzak hissettim. Bazen gözlerimin içine bakıp, aslında kimseyi sevmediğimi ya da gerçekten sevilen biri olmadığımı fark ettiğimde, dünya bir anda daha da griye dönüyor. Ailem, bana sevgi gösterdiğini düşündü, ama ben hep bir boşluk gördüm. Onların sözlerinde sıcaklık yoktu, sadece beklentiler ve sorumluluklar vardı. Hiçbir zaman tam anlamıyla bir bağ kuramadım; bir eksiklik vardı. Bir çocuk, ailesinin sevgisini ve desteğini hissetmeli diye düşünüyorum. Ama ben, hep bir yabancıydım. Gözlerinin içine baktıkça, aslında ne kadar yalnız olduğumu fark ediyorum.
Arkadaşlarım… Onlar da bir zamanlar hayatımın parçasıydı, ama zamanla onlardan da uzaklaştım. Sevgi, paylaşılan anlarla değil, bir araya gelindiğinde hissedilen sıcaklıkla var olur. Fakat onlarla geçirdiğim her an, içimde bir boşluk bırakıyordu. Konuştukça, gülüştükçe, bir şeyler eksik gibiydi. Gerçekten sevdiklerini hissetmedim. Aslında belki de en çok korktuğum şey, sevgiye dair bir şeyler beklerken, karşılığında yalnızlıkla karşılaşmaktı. Ve ne yazık ki, bu gerçekleşti. Sevgi arayışım, hep hüsranla sonuçlandı.
Ailemin sevgisizliğiyle büyüdüm ve bunu kabul ettim. Arkadaşlarımın ilgisizliğiyle de hayatımı sürdürdüm. Ama içimdeki bu karamsarlık, her geçen gün biraz daha büyüdü. Birçok insanın sevgisi ya da ilgisi, sadece yüzeyde kalıyor, derinlere inemiyor. Gerçek anlamda bağ kurmak, duygusal olarak birbirini hissedebilmek, bana yasaklanmış bir dil gibi geliyor. Şimdi, bir arayış içinde olmaktan çok, sadece hayatta kalmaya çalışıyorum. Her şey o kadar yorucu ki; birini gerçekten sevmenin ya da sevilmenin ne demek olduğunu unutmaya başlıyorum.
Ve belki de bu yüzden, içimde bir karanlık büyüyor. Sevgiye olan bu eksiklik, beni öylesine yalnızlaştırıyor ki, bir gün geriye dönüp baktığımda, yalnızca boş bir hayat kalacak.
Hayatım boyunca karşılaştığım tüm olumsuzluklar, içimde birike birike bana bir duvar ördü. Ailemin sevgisizliği, arkadaşlarımın ilgisizliği, her şey bana bir şekilde soğuk geldi. Yalnızlık bir parçam haline geldi, sevginin olmadığı bir dünyada her şey anlamını yitirdi. Ama bir gün, içimdeki bu boşluğu birinin doldurabileceğini umarak sevmenin ne demek olduğunu sorgulamaya başladım. Belki de tek şansım, kaybolan sevgiyi yeniden bulmaktı, ama bu sefer dışarıda değil, içinde.
Birini sevmenin acı verici olduğunu düşündüm, çünkü sevmek demek, yine aynı boşlukla karşılaşmak demekti. Sevdiğim kişi bana aynı şekilde karşılık vermezse, içimdeki eksiklik daha da büyür, daha da derinleşirdi. Ama ne yapabilirim ki? Gördüğüm sevgisizlikle başa çıkmak için belki de tek çarem, birini sevmekti. Belki de sevgi, daha önce gördüğüm şekliyle var olmamalıydı. Belki de sevmenin başka bir yolu vardı, belki de ben sadece doğru şekilde sevememiştim.
Birini sevmenin getireceği acıyı ve kayıpları göze alarak bir adım attım. Onu sevmenin bana ne kadar zor geleceğini, ne kadar kırılacağımı bildiğim halde sevmenin içimi rahatlatabileceğine inandım. Belki de sevgi, bana hiç sunulmadığı kadar saf ve güçlü bir şekilde büyüyebilirdi. Ama her sevgi, kendi içinde bir risk taşır. Sevdiğim kişi bana sevgi vermezse, ben yine yalnız kalır mıydım? Yoksa birine duyduğum sevgi, benim içimdeki sevgisizlikle barışacak kadar güçlü olabilir miydi?
Her şeye rağmen, sevmenin yıkıcı yanlarını düşündüm ve bu acının, aynı zamanda içimdeki karanlığı aydınlatabileceğine karar verdim. Belki de sevmenin bir anlamı vardı, belki de yaşadığım tüm o sevgisizlik, birinin bana gerçekten değer verip beni sevmesini beklemekle geçmişti. Bu, bir hayal kırıklığına dönüşebilirdi, ama en azından denemek istedim. Sevgiye dair bir şeyler bulabilmek, bana belki de daha önce görmediğim bir gücü ve huzuru getirebilirdi.
Bunu yaparak bir anlam yaratmaya çalıştım. Her şeyin eksik olduğu, sevginin kaybolduğu bir dünyada, birini sevmek, belki de hayatımda karşılaştığım tüm karamsar duyguları silip süpürmenin tek yolu olacaktı. Birini sevmenin verdiği acıyı, belki de sonunda en güzel duyguyla, içimdeki sevgisizlikle barışmakla kapatabilirim.
Size son olarak klasik bir soru sormak istiyorum.Sevmek mi?Sevilmek mi?