Sinemada kadınların kariyer seçimleri,bu seçimlerin benzerliği ve gelişimi hakkında çoğumuzun bir fikri olmuştur.Kadınların sinemadaki gelişimini merak edenler sadece biz değiliz,bu merak 1985 yılında Alison Bechdel adlı karikatüriste de uğramış olmalı ki Bechdel Test gibi bir analiz yöntemini ortaya atmış.Onun kullandığı ve günümüze getirdiği analiz yöntemi kadınların sinemadaki rolünü incelememize yardımcı oldu.Bu yöntemde ilk adım “Filmde ismi bilinen en az iki kadın var mı?” sorusuydu,ikinci adım “Bu kadınlar birbirleriyle konuşuyorlar mı?” sorusuydu,üçüncü soru ise onların sadece erkekler hakkında konuşup konuşmamaları ile ilgiliydi.Bu analiz yöntemi ile sinemada kadının rolü günden güne incelendi,filmler analiz edildi ve sorulara göre puanlandı,böylece 1960’lı yıllardan itibaren değişmeye başlayan bu süreci takip edebildik.Feminizmin ikinci dalgası olan 60’lı yıllara kadar sinemada kadınlar tıpkı toplumda oldukları gibi erkeklerin gerisinde ve çoğu zaman “kusursuz ev hanımı” rolündelerdi.Maalesef kadınlar o dönemde sadece sinemada değil toplumda da var olamamışlardı.Onlara dayatılan rollerden çıkmanın zor olacağı fazlasıyla belliydi.Çok az kariyer sahibi kadın olmasından dolayı kadınların hem iş hayatlarında hem de toplumda var olabilmeleri için erkeklerle rekabet halinde olmaları gerekti.Feminizmin günümüzde bile “erkeklerle rekabet” olarak algılanmasının en büyük sebeplerinden biri kadınların geçmişte çektiği zorluklar nedeniyle mecburen bu rekabete girmeleriydi.Bu yıllarda Feminizmin ikinci dalgası ile kadının toplumsal rolünün değişmesi sinemadaki kadın karakterlere de yansıdı.Kadınlar sinemada ve toplumsal hayatta mutfaktan çıkarak,onlara dayatılan zararlı rolleri reddederek dünyaya farklı bir adım attılar,böylece nesneleştirildikleri dünya onları yeniden tanıdı.Yine de 1960’lı yıllarda sinema tamamen “bağımsız kadınlar” tasvir etmedi,edemedi.Bu yıllarda hem Feminizmin sinemaya etkisini,hem de sinemanın feminizme etkisini görmüş olduk.
60’lı yıllar olarak ele aldığımız dünyayı,Türkiye için 1980’ler ve sonrası olarak düşünmeliyiz.Feminizmin etkisi Türkiye’ye 80’li yıllarda uğrayarak sinemamızı bu zamanda etkiledi denebilir.Dünya ile benzer bir etki yakalayarak,sinemada kadının ön planda olduğunu gördük.Her ne kadar benzer bir etki olsa da Türk sineması bazı konularda daha hızlı ilerlemişti.Kadın karakterlerin kariyerleri konusunda Türk sineması fazla geride sayılmazdı.Türk sinemasında 1940-1980 arası bulunan “gazeteci kadın karakterler” 80’li yıllar sonrasında çeşitlenmeye başlamıştı,80’ler öncesinde de birçok kadın karakterin bizim sinemamızda “kariyer” sahibi olduğunu görebiliriz.Aslında Türkiye Feminizmin ikinci dalgasının etkisine ihtiyaç duymadan kariyer sahibi kadınları sinemamıza yansıtabilmişti.Feminizmin Türk sinemasına etkisi bu kadın karakterlerin kariyer seçimlerinin genişlemesini sağlamak ve baskın kadın karakterleri yaratmak olmuştu.Önceden kadının “kamusal” alandaki yerini vurgulamak için yazılan gazeteci kadın karakterler çeşitlenerek birçok mesleği sinemaya yansıttı.Öğretmen kadın karakterler,tiyatro oyuncusu kadın karakterler,şarkıcı kadın karakterler,bu duruma örnek gösterilebilir.Sizin anlayacağınız,Türk sineması 80’lerde yenilik niteliğinde yazılan kariyer sahibi kadınların hikayesini 70’li yıllarda çoktan yazmaya başlamıştı.Tatlı Dillim(1972) filmi bu konuda iyi bir örnek sayılabilir.Feminizm ile ilgili mesajlar taşımasa bile kadının toplumda yerinin olmadığı zamanlarda bir “öğretmen” kadın başrolün olması iyi bir adımdı.80’li yıllarda Türk sineması kadınların kariyer konusunu çoktan halletmişti böylece bu konu bizim için yerini “baskın” kadın karakterlere bıraktı.80’li yılların sinemasındaki baskın kadın karakterler,Türk sinemasında kadının rolünü kökünden değiştirdi denebilir.
Her dönemde istisnalar bulunsa bile şu anda izlediğimiz birçok iyi yazılmış kadın karakteri bu sürece borçluyuz.Geçmişte bir kadının toplumda yerinin olması bile oldukça zorken bu zorlukların aşılıp kadınların iş hayatına atılması ya da iş hayatında mı,ev hayatında mı yoksa ikisinde de mi varolacaklarına dair “özgür” iradelerini kullanabilmeleri büyük bir yenilikti.Bu yeniliğin sanata,sinemaya yansıması,tüm bu süreçte sanatla,sinemayla beraber yürümeleri süreci başarı ile atlatmaları konusunda onlara yardımcı oldu.
Kadının toplumda var olabilmesi,sanatta da var olabilmesi demekti,kadının sanatta var olabilmesi toplumda da var olabilmesi demekti.
Kadın sanat demekti.
Numara Doksan dergisi 3.yıl özel sayı