Yılın büyük bir çoğunluğunu ardımızda bırakarak bir ayın ortasına yelken almamıza sayılı saatler kalmış, görüldüğü üzere. Hani hep deriz ya “Bu sene var ya bu sene! Hepsinden fazla yıprattı ulan!” İşte, bu cümleyi tekrarlayacağımız, o takvim yaprağının yılını değiştirtecek olan güne az kaldı, biraz daha çalışacağız, didineceğiz, uyuyup kalkacak hayli de yıpranacağız, sonra vedalaşacağız bir 365 gün ile daha.
Kalacak 6 saat.
O 6 içinde birçok şeyi düşüneceğiz, haliyle.
Yanılgılarımız gelecek gözümüzün önüne, sevdiysek sevgimizi alacağız karşımıza, yorgunluğumuz hayli fazla, ondan göz kapaklarımızın altı mosmor. Kahvenin de o yorgunluğu kesmediği dakikalardayız ne kadar sert olursa olsun, yaşanılan 365 günün ağırlığında eziliyor kafein. Kurtarmıyor aspirin.
Gerçeklere hep olduğundan daha yakın, sıradaki aşamaya sandığından daha hazır ama bitap halde bir bedene ev sahipliği yapan genç zihnin, yorgun ruhuyla münakaşa etmekte olduğu naçizane bir akşamdan bize neler kalabilir ki?
Yüksek sesli edilen kavgaların sonu, tek bir cümle ile getirilebilir miydi?
İnceldiği yerden kopsun demek mi gerekir yoksa?
Ya tekrardan aynı hissedemezsek?
Ya çabalarımızı stabil hale indirgeyip yalnızca günü geçirmeyi istersek?
Ya hayallerimizin altında ezilirsek?
Yarın uyandığımızda bir hedeften ziyade, yaşama yerleşmeyi bekleyen bir çarklı olduğumuzu mu düşüneceğiz?
Ondan mı dev aynasının çatlaklarına basmadan yürümeye çalışırken bile halen daha aynaya bakma gereği duyuşumuz?
Onlarca sorunun altında kalmadan bir cevap vermeliysem şayet, hayaller yalnızca gerçekleşebilir oluşuyla pembedir diyebilirim, keza aksi takdirde paslı kırık dev aynalarının parça pinçik camları arasında seksek oynamaya devam ediniz.
365’ten bize kalan son 6 saate varmamıza daha çok var halen daha o 365’in içerisindeyiz ve her gün bir tanesine daha mazi diyoruz, artık toparlanalım.
Yıpranışlar sadece sonunda ilhamı varsa güzel, yoksa üzer.
Ağlatır bizleri, sayfalarca satırı tek bir nefeste yırtıp attıran titreme krizleri.
Anlatılamaz hisler, hissizler kabilesine, anlamaz kimseler, yürekleri yetmedikçe.
Eremez muradına sabreden her derviş, vakti gelmeyi seçmedikçe.
Bitmez her hikâye, vedası edilse bile.
Ve kimi hikâyelerin bitiminde oğlan, her zaman ölmez.
Bazen de kalp ölür.
Sevgi solar.
Yalnız anlar.
Mazi dağlar.
Gerisi, parlak ve yepisyeni bir dişli.
Bir de pembesi solmaya durmuş nice paslı masal.