Korsanlığın Ekonomisi

Kaynak belirtilmedi

Bu yazımızda 16. 17 ve 18 . yüzyıl Akdeniz  korsanlığını iktisadi yönden incelemeye çalışacağız. Korsanlıkla coğrafi Keşifler sonrası her geçen gün yaygınlaşan ve genişleyen uluslararası ticaret arasındaki ilişkiyi irdelikten sonra, insanları korsanlığa iten toplumsal ve ekonomik faktörleri mercek altına alacağız. Son olarak da korsanlığın yekûndaki ekonomik bilançosunu çıkarmak için yağma ekonomisinin korsan limanlarına katkısını ve korsan saldırılarının Avrupa’da bıraktığı sosyal ve ekonomik hasarı diğer yazılarımızda da analiz etmeye çalışacağız. 

 

Ekonomik Marjinalizasyon ve Eşkıyalık 

Faal limanları, kompleksleşen finans kurumları ve beceriikli ancak aç gözlü tüccarlarıyla her geçen gün zenginleşen Avrupa’ya geri kalmış ekonomileriyle kafa tutmaya çalışan korsanlarımızı ekonomik marjinalizasyonun eşkıyalığa ittiği toplumsal unsurlara benzetmek  mümkündür. Fakirlik ve çaresizlik içinde eşkıyalığa yönelen Hobsbawm’un ilkel asileri gibi korsanlarımız da İç Deniz’in ekonomik sıkıntılarının ve nüfus baskısının bir sonucuydu. Zor şartlarda hayatta kalma mücadelesi veren, ezici bir sosyal düzenin mağduru topraksız köylülerden dağa çıkmayanlar şansını denizde deneyecek ve Mağrib’i Akdeniz’in vahşi Batı’sı yapacaklardı.  Onaltıncı yüzyılda gazilerimizin büyük çoğunluğunun ekonomik şartlarının kötü ve üretim imkânlarının kısıtlı olduğu Siciilya, Sardinya, Korsika, Balear Adaları, Arnavutluk ve Güneybatı Anadolu gibi bölgelerden gelmesi tesadüf değildir. Memleketlerinden kovulan müdecceller (Reconquista süreci ve izleyen dönemde Katolik yönetimi altında yaşayan İspanya Müslümanları.)  için de korsanlıktan güzel intikam vesilesi yoktu. Bunlardan  Selada korsanlığa yönelen bazılarının zaten memleketlerinde de eşkıyalık yapmakta olduğunu hatırlayalım. Peki ya Kuzey Afrika Sahillerine yayılmış İspanyol hisarlarında fakr u zaruret (ileri derecede yoksulluk mecburi kalmak zorunda olmak) içinde sürünen ve çareyi sonunda en yakın Müslüman limanında atasının dininden vazgeçmekte ve bir korsan gemisinde şeytanın bacağını kırmaya çalışmakta bulan askerlere ne demeli?  Demek ki fakirlikten bir başka çıkış yolu olan askerlik her zaman istenen sonucu vermemekteydi. 

İtalyan tarihçi A. Riggio’nun ”tam anlamıyla bir sınıf mücadelesi”

 ifadesindeki gibi basitleştirmelerin korsanlık gibi karmaşık bir fenomeni açıklamada yetersiz kalacağı aşikâr olsa da, yine de olayın sosyo-ekonomik boyutuna dikkat çekmesi açısından bu tip kavsamsallaştırmalar önemlidir. Tarihî kompleksiteye bir mühendis mantığıyla yaklaşan ve oalyı oda sıcaklığındaki dikotomilere indirgeyen Riggio’nun makalesinde iyiler ve kötüler, zalimler ve mazlumlar kesin çizgilerle birbirinden ayrılmıştır: Kalabriyalı köylüler yeni bir geleceğe doğru yelken açmak için kıyılarda korsan geminilerini beklerken gözetleme kulelerinin süvarileri yaklaşan korsanları görünce halkı uyarmamakta, İspanyol asristokrasisine karşı köylüleri silahlandıran yerel din adamları Müslümanlarla işbirliği yapmaktan çekinmemektedir. Fernand Braudel de korsanların sık sık 

” katıksız eşkıyalığa” (pur brigandage)

 başvurduğundan ve ne millet ne de inanç tanıdığından dem vurmaktadır. Fransız tarihçiye göre korsanlık ve eşkıyalık kardeş gibidir. ve her yönden birbirine benzemektedir ( Braudel, La Méditerranée, II. cilt, 83) Thucydides’in piratlıkla eşkiyalık için aynı kelimeyi  (ληστεια) kullanması da herhâlde hiç kimseyi şaşırtmayacaktır.

Korsanlık ve eşkıyalık arasında benzerlik kuran sadece modern tarihçiler değildir. Divan-ı Hümayun tarafından İlbasan sancakbeyi ve Draç kadısına gönderilen bir hükümde, fırkatasıyla Venedik’e giden Müslüman tüccarlara dadanan Ahmed açıkça ”Celâlî’ye benzetilmiştir. Şüphesiz burada bir korsandan (corsaire) çok bu yazıda deniz eşkıyası diye çevirdiğimiz ve kavramsal sınırlarını eşkıyalık parametrelerine hapsettiğimiz bir pirat söz konusudur; ancak yine de benzerlik açıklayıcıdır. Osmanlıcada bunlara zaten harami levend denmektedir; korsanlara ise daha çok levend terimi ile karşılanır. Ancak levend kelimesinin aynı zamanda eşkıya anlamına geldiği düşünülürse (Mustafa Cezar, Osmanlı Tarihinde Levendler: Laiou ”The levends of the sea” 237.)  Osmanlıların belirli kurallar etrafında hareket eden, bir ölçüye kadar devletlerine entegre ettikleri ve hatta gazi dedikleri Müslüman korsanlarla eşkıyalar arasında benzerlik kurmada pek de gönülsüz davranmadıkları ortaya çıkacaktır.

Ekonomik marjinalizasyonun korsanlığa ittiği yalnızca toplumsal sınıflar değildirç Ticaret merkezleri arasında da belirli bir ekonomik hiyerarşi oturmuş ve Coğrafi Keşifler’in ateşini harladığı kapitalizmin periferileştirdiği limanlara dünya sisteminde korsanlıktan başka bir rol kalmamıştır (Gonçal Artur Lopez Nadal, ” El corsarismo en el Mediterraneo 1516-1830”. 

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, kuzeyden geçen ana ticaret yollarının uzağında kalmaları uluslararası alanda talep görecek fazla ürünü olmayan limanları (Michel Fontenay, ”Los fenomenos corsarios en la)  zaten Akdeniz ticareti içinde dahi ikinci plana itmişti. Onaltıncı ve onyedinci yüzyıllarda Batı Avrupa ekonomisi Coğrafi Keşifler’in ve merkantilist politikaların etkisiyle Zenginleşirken gelişmemiş sanayileri, basit mâli kurumları ve güçsüz ticaret filolarıyla Mağrib limanları rekabet şanslarını iyice yitirmişlerdi. Buna Hıristiyan limanlarının Mağrib gemilerini dışlayan stratejisi ve Müslüman tüccarların Avrupa limanlarında karşılaştıkları düşmanlık ve engellemeler de eklenince (Emerit, ” L’essai d’ une marine marchande’) Kuzey Afrikalılar uluslararası ticaretten tümüyle dışlanacaktı. Onsekizinci yüzyılda artık malları Fransız gemileriyle taşımak zorunda kalmışlardı. (Jean Marthiex ” Sur la marine marchande XVIIIe  siecle) Bu çıkmazdan kurtulmak ve ticaretten payını almak ancak silah zoruyla mümkündü. Avrupalılarla rekabet edememelerinin kendilerini korsanlığa ittiğini bizzat gazilerimiz kabul edecekti. Fransız Elçisi Savary de Breves’ e kafa tutup ahidnamelere (bir çeşit bildirge)  mugayır (aykırı) bir şekilde ele geçirdiği Fransız mallarını vermemekte direnen Benzert Kapudanı Mehmed, beeylerbeyi ve dayıya Fransız kralından korkmaya gerek olmadığını, çünkü Fransızların kendilerinden alabileceği hiçbir şey olmadığını söyleyecektir. Zira Tunus’un ne ticaret gemileri vardı ne de bütün kasaba ve köylerinin toplamı Provence’da yağmaladıkları bir kasaba kadar etmekteydi (De Breves, Relation des voyages). 

Her geçen gün karmaşıklaşan gemi yapım tekniklerinin ve hızlanan merkezi devlet oluşum sürecinin gerektirdiği finansal, idari, ve lojistik gereklilikler bu ekonomik marjinalizasyonun siyasi sonuçlar doğurmasına  yol açacaktır. Uluslararasıticaretin yoğunluğu daha önce sessiz bir işbirliği ile tahammül edilen korsanlığın ortadan kaldırılmasını gerektirdiğinde ise bir anda her şey değişecek ve korsanlığın sonu ivedilikle getirilecekti.

Kısacası korsanlık  hem Avrupa toplumunda hem de dünya ekonomik sisteminde marjinialize olmuş çaresiz aktörlerin bir son dakika atağı, 40 metreden umutsuzca çekilmiş bir 90. dakika şutu olarak nitelendirebiliriz. Fontenay’ye göre her zaman az gelişmişlerin işi olan korsanlık bazı Akdenizlilerin ticaretin dolaşımına bağlı kalmak için tutunduğu bir araçtı. Burada suç sadece Cezayir’in, Malta’nın ya da Livorno’nun değiildir. Onyedinci yüzyılda Akdeniz’de kuzeylilerin belirmesiyle ticari üstünlüklerini kaybeden ve düşüşe geçen Venedik, Barselona, Cenova gibi Akdeniz limanlarının ve Mağrib’in korsanlığını adam, silah ve ikmal ile sürekli destekleyen ” bana dokunmayan yılan bin yaşasın” fehvasınca korsanları tolere eden kuzey devletlerinin işbirliği olmasa, bu fakir Mağrib limanları tek başına korsanlığı ondokuzuncu yüzyıla kadar taşıyamazdı( Fontenay, ”Le corso dans l’ economic portuaire ) . 

 

Kuzeyle güney arasındaki ekonomik gelişmişlik farkı adeta bir elektrik akımı yaratmış ve korsanların ana ticaret rotalarının bulunduğu kuzey sularında pusuya yatmaya ve nüfus fazlası veren Avrupa sahillerini basıp köle kaldırmaya itmiştir. Hırıstiyan korsanlığının Müslüman korsanlığına göre zayıf kalması aslında biraz da bu ekonomik farktan kaynaklanmaktadır; siyasi ve diplomatik etkisi ne olursa olsun Avrupa  limanlarında konuşlanmış korsanlığın ekonomik etkisi Osmanlı korsanlarınınkiyle karşılaştıralamaz. 1600-1620 ya da 1660-1680 yılları arasında tüm Hırıstiyan korsanları 40 gemiyi geçmezken Cezayir, Tunus, ve Sela’da 100-120 gemi korsanlığa çıkmaktadır; buna Avlonya, Ayamavra ve Ülgün gibi Adriyatik limanlarını da eklediğimizde aradaki fark daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

 

Furkan Ağaoğlu
Okyanusta bir damla
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
NOTRE DAME’IN KAMBURU
Sonraki
Yurt dışı pazarlarda en çok ilgi gören Türk ürünleri açıklandı!

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.