Çapayı en derine attığımdan mı gidemiyorum yeni limanlara?
Meltemi met edilesi şehrin kara sahasında aşk rüzgârsız bir adamı gösteriyor bana her baktığım ayna.
Sorasım geliyor arada ona, söyleyin bu nasıl bir soğuma?
Üst üste binen onlarca yanlış parçanın temelinde sallantı var.
Sahtelikten arınmış olsa da kalbime ulaşamıyor kimi duygular.
Hayalini kurarak büyüdüğü masallardan baksanıza şimdi ne kadar da uzak, birdenbire büyümüş o çocuk.
Yaşanamayan onlarca an varken ardında, aklı karmakarışık, sendeleyerek yürüyor yolunda.
Sözlerinden sabah akşam sitem damlaları akar çocuğun, gözlerinden yansır kırılan binlerce hayalinden arda kalan kalıntılar.
Yıllarını boşu boşuna heba edişinin, kırılan kalplerle göz göze gelişlerin, kısmi doğrulukların dahi desteğini kaybedişin olduğu, dillere pelesenk çabaların sergilendiği aşkların sonu, hep böyle yaralarla dolu yalnızlığa mı çıkar?
Her çapanın mı zemine uzunca bir defa saplandıktan sonra, kancaları birer ikişer kopar?
Her sevenin mi bir defa en dibine kadar sevdikten sonra, kalbi hisli günlerini mumla arar?
Onca yılı yolun sonunda kimseye güvenmeyecek, kahvesini kendi pişirecek konuma gelmek için mi yürür insan?
Hani derler ya, sonu değil yolu güzeldir diye.
Onca zamanı ayağını ayağına takana, kalbin mabedinde ömürlük misafir edildiği günlerin birinde ellerinin ardında hançer saklayana, bir zamanlar sevdiceği, şimdiyse en büyük hayal kırıklığı olana, deymecek çabalarında eşliğinde geri gelmeyecek dakikalarını ziyan eden birisine vereceğini bilse, yine atar mıydı adımlarını bakmadan etrafına?
Taktırır mıydı ayağını, hiç mi hiç kıyamadığı zayıf karnına?
Çapası denizin en dibinde saplı kalan insanın, ite kaka öyle böyle bir şekilde koparmasına, herhalde yoktur bencillik diyecek olan?
Olabilir gerçi, yalnızlığına sarılıp uyumasına bakıp da aşka karşı umarsız sananlar.
Aldanmayın ama.
Çoğumuzun çapası kırık olsa da güverteye toz kondurmama konusunda yok üstümüze.
Yüzün söylediği yalanların farkına varamayan onlarca kırık kalbin, bantla sarılı izlerinin üzerleri kapalı hallerini yanımıza alarak, adeta bir yalana sarılarak yaşıyoruz, gündelik hayatımızda da sıkla maskeler takılı halde karşılaşıyoruz, günbegün üst derinin eğrelti durduğu gözümüze çarpıyor, diş misali yokuluyor, her şey yolunda mı diye.
Yolunda olmaz mı canım? Hep yolunda!
Lafta evet, iskele hep alabanda, oysa rota oluşamıyor ki bir türlü haritada.
Gemi, limandan ayrılmaya kalkarken sallandı bir oraya bir buraya.
Kaptansa hasarı bu kez içeriden aldı.
Gönlünün hançeri, bir gözünün katili, kaptandaki hasarın faili kendinden habersiz kundakçı sevdiceği, neydi acaba sebebi?
Diye sormak ister mürettebatın hepsi, anlaşılmaz ki ama kaptanın yara izi.
Ne de olsa kanayan gözünden çıkmıyor bandanası.
Nice yağmurlar yağsa, güneş tenini yaksa.
Her gecenin sabahında fırtınalar dahi kopsa.
Kaptanın gözünün yaşlarını bir tek kendine saklarken, içinde büyüttüğü cesaretiyle tüm dünyaya kafa tutup, mürettebatını yüreklendirerek tereddütsüz destekler eşliğinde arkasına alışı, hayranlık uyandırıcıdır.
Kaptan olmakta beraberinde bunu getirir ama. Kan da kusuyor olsan zafer şarabından bir yudum da senin şerefine aldım sevgili miçom diyeceksin, meraklı gözlerle dudaklarından çıkacak sözcüklerle ne limanları yakacak olan körpe miçoya.
Böyle kaptanların olduğu gemilerde mürettebat hep emindir kendinden.
Zira arkalarına ne zaman dönseler, kaplandan hallice bir kaptan ile göz göze gelen miçolar, yaralı gözün gizeminden ziyade açık gözün kararlılığına, ısrarına, azmine, korku saçıyor oluşuna hayran kalarak geçirirler ömürlerini.
Yaralarını kendisi sarabilen insanlar, hayatlarının bir noktasında yorgunluklarını sandallara kapatıp, göze janjanlı bir bant iliştirip yaralarını aynada bırakıp, nice gemileri batırtan kaptanlara dönüşecekler, hiç şüphesiz.
Arkalarında belki düşman çatlatacak nitelikte bir inanca sahip güzide mürettebatları olmayacak ama ihtiyaç da duymayacaklar.
Yalnızlık yakamayacak canlarını.
Gittikleri yerlerde silinemez izler bırakacaklar.
Aşk olmayacak yana yakıla diledikleri ihtiyaçları, masalları arkalarında bırakıp ideallerini sırtlarına yükleyecek, dümeni büyük bir eminlikle, delicesine cesaretle kıracaklar her seferinde.
Basit akıl oyunları kafalarını karıştırmayacak, en efsunlu düşler dahi hayallerine gölge olamayacak.
Kendine inanan nice kaptan adayları, dünyaya sağlam bir iz bıraktıktan sonra son nefeslerini verecekler.
Yıllar geçecek, aşklar, masallar, başarılar değişecek, aynadaki yorgun yüze günden güne ak saçlar da eklenecek, dillere destan güzellikleri ise ah!
Şarap misali.
Kalbe atılan her dikişte yeniden ölümsüzleşecek.
İskele, her şeye rağmen, daima alabanda edilecek.