Neyin üstünden ne kadar yıl geçerse geçsin, adına alışmak denilen duyguya alışamıyorum. Yolları ayıran onca insanın yolları ayırmasına değil de. Bir gün o yolların ayrılma ihtimalinin bile insanı gerim gerim gerdiği bir geçmişin, buruk geleceğinde mevzubahis yolların ayrılmış olmasına, daha da kötüsü, buna tamamıyla alışmış oluşumuza, alışamıyorum.
Hayatından gittiğim, hayatımdan giden, kim varsa alıştım çoktan yokluğuna da şu alışmak duygusuna alışamadım halen daha, bir yere kadar alışıyorum aslında. Yüzümden tebessüm eksik olmuyor gündüzleri. Gecelerdeyse yalnızca ben biliyorum yastığıma dolan gözyaşlarının izini.
O an anlıyorum işte alışma dediğim haltı neden “Bir yere kadar” gibi ucu açık, insanı kuşkuda bırakan bir şekilde tasvir etmeye çalıştığımı.
O an anlıyorum işte insanın yokluğuna her ne kadar alışsak, yaralı ceylan sürecini aşsak dahi, alıştığımız duyguların artık bizden uzaklarda olmasına. Alışamıyorum, alışamıyoruz.
Alışamayacağız da keza hep kaybedilen, veda edilen aşkların ardından, yekten kararlarla yeni heyecanlara yelken açarken, batıracağız alışma yolunda ilerlemeye gayret eden teknemizi, üstelik ilk dalgadan.
Bir içe kapalı, bir dışa açık.
Bir tembel, bir çalışkan.
Bir uykulu, bir uykusuz.
Bir öyle ama bir böyle olacağız.
Kalbimizdeki son sevgiyi, iyilik tohumunu da tüketene kadar. Bir o köşeye, bir bu köşeye savrulacağız.
Sürecin sonu bize mutluluk mu olacak yoksa olan suni mutluluğumuzu da mı bizden söküp alacak, orası soru işareti, yaşayıp göreceğimiz bir süreç, yaşanmışlıkların manidar hediyesi.
Genelde mutluluk olur derler ama. Genelde öyle derler.
Biz tabii işin mutluluk kısmına henüz uzak gibiyiz, halen daha kafamızın içi karmakarışık.
Yüzümüzde dümenden bir gülümseme, gözlerimiz ise aynayla zor bakışır.
Kimseyi kandırmaya gerek yok, yıpranacağız anasını satayım. Öyle böyle değil, gördüğünüz en harabeden bile daha bir yıkık halde olacağız, her geçen gün bir kolon daha yıkılacak hayat apartmanımızdan.
Her seferinde değil ama çok seferinde “Ulan bu sefer oluyor mu be?” Düşüncesi aklınıza bir görünüp bir kaybolacak, şarkıda da denildiği üzere. Bu durumsa canınızı çok yakacak, mahvedecek.
Dip sandığınız her olayın dip ile alakasının bir hayli uzak olduğunu öğreneceğiniz gün, hayatınızın en unutamadığınız günü olacak.
Yıkımın ardından bir güneş görünecek size. Ufacık bir iğne deliği boyutunda bile olsa kendini belli edecek kadar net olacak o güneşin ışığı.
Onunla karşılaştıktan, nihayet onu hak edecek kadar yaşanmışlığı ardınızda bıraktıktan sonra keza, son bir kez daha alışacaksınız. Bu defa, alışmanın bizzat kendi yokluğuna üstelik.
Tekrar başa, bir düzene, arkadaşlığa, ilişkiye döneceksiniz. Sıfırdan eksiye düştükten sonra yeniden 5’e 10’a çıkabilecek hatta sekizi yana yatırabilecek düzeye geleceksiniz, siz farkında olmasanız bile hayat size ufak tefek işaretler sayesinde bunun mesajını aslında daha şimdiden aşılamaya başladı bile.
Değil bir gün iki gün sonranız. Sizin 20 yıl sonranız bile bugün atacağınız fazladan bir adımda duyacağınız bir iki cümlenin satır arasındaki kelimelerinde saklı.
Sadece farkında değilsiniz tüm bu ihtimallerin.
O da olacak ama. Bir gün, sahiden farkına varacaksınız.
Sadece, o güne gelene kadar isyanı içinizden uzak tutmanızı tavsiye ederim.
Bir gün her şey geçecek dostlar, gerçekten de geçecek.
Alışmanıza gerek bile kalmayacak hatta. Belki unutmayacaksınız ama artık hatırlamayacaksınız da. İnanın bana.
Öncekiler geçmeseydi keza, şimdikileri hiç sayar mıydık dert diye?
Dayanın, geçecek, hep geçiyor.