Hadi benim öğretmenliğim bir dönemdi. Kısa sürdü. Tamam, karne de dağıttım, öğretmenler günü de kutladım iki binli yılların başlarında Sosyal bilgiler öğretmeniyken. Hayatımın en güzel mesleğini yaptığımı düşünürken kadro alamadığım için eğitimcilik hayatım bitti.
Ben de yaklaşık yirmi yıldır sürdürdüğüm kitap ve gazete yazarlığı işiyle öğretmeye başladım insanlara hayatı, sevgiyi, sağlıklı kalmayı ve doğru yaşamak için yapılması gerekenleri. Tabi okuyanlar öğrenmeye devam etti. Onlar öğrenci ben öğretmen olmasam da kitapların eğitici olması için hayal gücünden uzak, yazılar yazdım.
Eşim Ankara Devlet Opera ve balesi sanatçısı ve eğitmeniydi. Daha sonra rejisörlük de yaptı. Dans etti, filmlerde oynadı. Yüzlerce bale öğrencisine eğitim verdi. Kırk beş senesini baleye adadıktan sonra hayata veda etti.
Bugün bizi hatırlayan olmadı ama olsun. Bizim verdiğimiz bilgiler yaşasın, yol göstersin insanlara. Sanatla, bilgiyle, ilimle yürüsünler hayat yolunda. Araştırsınlar, sorgulasınlar, yeni buluşlar yapıp, yeni eserler versinler. Biz ardımızda kalan öğrencilerimizin dünyaya ve hayatlarına katacakları değerlerle yaşayalım.
“Bana bunu Kağan Can Odabaşı öğretmenim söylemişti, öğretmişti” desinler. Ya da “yazar Ayşegül Toker Odabaşı’nın kitaplarından birinde okumuştum. Böyle böyle demişti” diye bahsetsinler yeter.
Hayal ürünü olan sadece sanattır. Danstır, müziktir. Kitaplar bir şeyler öğretmeli bence. Ders vermeli. Hayal ürünü romanlar bile bir şey anlatabilmeli. Örnek olmalı.
İsimler ölür. Eserler yaşar.
Söz uçar, yazı kalır.
Öğrencilerimiz en güzel eserlerimiz. Kitaplarımız en güzel hazinemiz.
Bize aydınlık yarınları sunan, dilimizi kolaylaştıran ve eğitimde çığır açan başöğretmen Atamızı da saygı ve minnetle anarak, öğretmenler gününüzü kutlarım.