Raskolnikov’ u suçlayan ruhların hasta ettiği toplumuz. Birbirinden kopuk yaşadığında modern insana evrimleştiği fikriyle büyülenen zihinlerin evrim sürecinden ziyade sürece dahil olamamış yaşamları, boşlukta sürükleniyor. Sürü psikolojisinin kalıplaşmış tanımı harici yeni boyutu “Sürü olmaya çalışan ve bunun farkında olmayan adem parçaları.” olarak sözde daha bireysel yaşamlarımızın bizden habersiz toplumsal meselelerde söz hakkı almış ruhları gözaltına alınırken susanlarız. Geleceğin beklenmeyi sevmediğini hiç düşünmeden aynı günün farklı değerlerini çürütmek için beklemekteyiz, ha üzülmeyin ama gelecek daha parlak şimdi sayesinde!
Çok konuşan az okuyan ama her şeyi doğuştan bilen canlılar olarak en iyisi hep daha yakınımızda. Birisi ölürken yüz metre ötede, kafeste vicdanlarımızın ötüşü arasında çayından bir yudum daha alırken “iyi” insan olduğunu düşünmek istediği için üzülmesi gerektiğini fark ederek, o yudumda boğulduğunu düşleyerek ama hala aynı bencil hayatında “farklı” yaşamının kıyısında kahvaltısına devam etmenin sevinci içinde kederleniyoruz. Ahh biz çok düşünceli insanlar, sabah kahvaltısında bile çayımızı zehir etmekteyiz kendimize!
Neyse ki aynı dünyanın farklı bireyleri olarak ortak değerler için savaş halindeyiz mesela din elden gitmemeli ya da bir “çocuk” yaşayabilmeli çocukluğunu çevresinden korku duymadan veya bir insan koşabilmeli sözde kendi hayali uğruna geleceğine.
Evet çok önemli “değerlerimiz” var ama kaybettiğimiz ve hiç değerlendirmeye almadığımız düşüncelerimiz, baskı altına alarak özgür sandığımız duygularımız ve gerçeklerden kopmuş hayaller içinde bağıran potansiyellerimiz de var. Aslında hayatın ve koşuşturmanın içinde bir mevsimi kaybetmiş olmanın hüznüyle şu anda yaşadığımız mevsimlerin çürük meyveleri olmamak için debelenip taze yaşamlarımızın en dinamik yanlarına gömülüyoruz. Toprak yaşamı sürdürmeye devam ederken de dönüşüyoruz. İyi ki de dönüşüyoruz aslında çünkü değişmeden dönüşen zihinlerin arasında savrulmaktansa ölmüş düşüncelerimizden dönüşerek var ettiğimiz geleceğimiz daha bilinçli bir hayatı var edebiliyor. Öbür türlüsü çevreden duyulmuş ama düşünülmeden onaylanmış onlarca fikrin taşıyıcılığını yapmak oluyor. Sözde yaşayanların ölü fikirleri kirletiyor toprakları. Değişerek dönüşen bahçelerde ise daha özgür zihinlerin kendi ürettiği fikirlerinin çiçekleri gelecekteki toprağa eşsiz bir bakış açısı kazandırıyor. Ve bu sefer kazanan insanlık farklılıklardan kırılmak yerine kırıldığı yerden yeşeriyor.