Mümin; inanan, inanç sahibi kişi anlamına gelir. İnançsız olduğunu söyleyen birçok kişi de aslına bakarsanız bir çeşit iman sahibidir. Bu insanlar içinde en bariz örneklerden biri ise Sn. Celal Şengör’dür.
Şengör, takip ettiğim kadarıyla alanında yetkin, pek çok konuda da kültürlü, gayet birikimli ve donanımlı bir bilim insanı. Popüler kültürle pek ilgilenmeyen, çok okuyan ve okuduğunu da kolay kolay unutmayan hafızası çok kuvvetli biri. Aynı zamanda sempatik ve birçok hususta doğru tespitleri var.
Şengör bir çok konuda açık fikirli olmasına rağmen din ve dini olan herhangi bir konu hakkında aynı tavrı sergilemiyor. Tam tersine bu konuya a priori bir yaklaşımla kendisine bir Çin seddi örmüş durumda. Bir yaratıcının olmadığına iman etmiş ve bu imanına da halel gelsin istemiyor. Bu da onun meseleye akıl ve vicdan gözuyle bakmasına engel oluyor. İşte bu durum bile kendi inancına aslında ne kadar bağlı olduğunun bir göstergesi.
Çeşitli platformlarda bir yaratıcıya inanmadığını, inançsız olduğunu dile getirdi. Benim burada bu yazıyı yazma sebebim kendisinin iddia ettiği argümanlardan ziyade onun his dünyasıdır.
Konuşmalarından anladığım kadarıyla Şengör, kendi düşün dünyasına katışıksız bir imanla bağlı. Buna bir de yukarıda bahsettiğim kişisel özelliklerinden doğan bir ego da eklenince sarsılmaz bir imana sahip oluyor. Maalesef toplumumuzun içler acısı hali de buna çanak tutuyor.
Şengör, dini inancı olmayan birçok bilim insanının bile ‘’bilmiyoruz, bilinmiyor, bilim şu an için bu konuda bir şey demiyor veya bu bilimin konusu değil’’ dediği meselelerde dahi rahatlıkla çok kesin söylemlerde bulunabiliyor. Bazı filozoflara öyle hayranlık duyuyor ki onlar hakkında konuşurken bir mürid kendi mürşidinden bahsediyor zannedebilirsiniz. İslama ait kaynaklara çok rahatlıkla, eğer tarihi kayıtlarda okumadıysa uydurma, okuduysa da alıntı derken, kendi görüşüne yakın felsefi kaynakları ise tersi bir önyargıyla ve kolay bir şekilde kabul ediyor. (Günümüzde İslam adı altında heva heves toplumsal kültür ve gelenek kaynaklı batıl inanç ve yaşayışlar İslamın özünü ve hakikatini değiştirmez) Dine aykırı gibi görünen hipotezlere (bakın teori değil hipotez) bile dört elle sarılırken, dine uyumlu teori veya hipotezlerin aslında öyle olmadığını anlatmak için elinden geleni yapıyor. Dini bilimle kanıtlamayı eleştirirken aynı şeyi kendi düşün dünyası için yapıyor. Yani aslında o da inancını temellendirmeye çalışıyor.
Hatırlarsınız geçenlerde sosyal medyada yapay zeka kullanılarak, kendisine ilahi söylettirilen bir video yayıldı. Bu video kendi düşüncesinde olanlar da dahil birçok kesim tarafından sempatiyle karşılanırken, Şengör bu videoya çok kızdı ve hemen dava açtı. Bu tepkisinden dolayı sevenleri bile kendisini yadırgadı. Hatta o kadar çok yadırgandı ki; bir gazeteci arkadaşı, aslında haklı olduğuna dair açıklamalar yapmak zorunda kaldı. Halbuki bu tarz eğlence amaçlı videolar uzun süredir yapılmakta idi ve bu çapta bir tepki verilmemişti. Şengör’ün bu tepkisi kendisi açısından anlaşılabilir. Çünkü; ancak bir insanın çok değer verdiği ve kutsal saydığı bir şey ile dalga geçmeye kalkarsanız böyle tepkilerle karşılaşırsınız. Şengör’ün düşün dünyasındaki ateizm de onun kutsalı olmuştu ve bu kutsalıyla, onun adeta düşmanı olan bir argümanı kullanarak dalga geçerseniz cevabınızı alırsınız. Nitekim bu konuda kendisini savunan gazeteci arkadaşı, Şengör’ün haklılığını ispata çalışırken örneği din üzerinden vermişti, çünkü din de başkalarının kutsalıydı.
Aynı şey farklı dinler, inanışlar veya felsefi görüşler için de geçerli. Hatta bunlara bilinçli bir şekilde inanmayan insanlar için de. Kısacası hemen herkesin (bir kısmı farkında olmasa da) bir inancı ve kutsalları var.
Şunu da belirtmek gerekir ki Şengör’ün kendi inancından bağımsız olarak bilimsel uyarılarını ve tavsiyelerini dinlemekte fayda var.
Tabii ki herkes kendi inancını seçmekte özgür. Öyle zannediyorum ki Şengör; İslam dinine inanmayı seçseydi çok sağlam ve samimi bir müslüman olurdu.