Aklım karışık, ucundan bulanık, biraz dumanlı, hafif kederli, az da olsa umutlu ama.
O umudun bir adı varsa ya da bir şekilde seslenmem gerekiyorsa, “Sen” diye seslenirdim kuvvetle muhtemel.
Bir süredir bana ne olduğunu ya da neden böyle olduğumu çözmeye çalışıyorum ve sanırım yeni yeni cevabımı buldum. Evet sanırım, hala sanıyorum. Konu sen olduğunda ben sadece sanıyorum. Ötesi olmuyor. Hep bir ihtimaller silsilesi dedim ya işte. Olmuyor be kızım. Olmuyor. Olacak gibi de değil. Sanırım yavaş yavaş vazgeçiyorum senden, bizden, ihtimalimizden. Çok oldu seni görmeyeli.
Bir daha da göreceğimi sanmıyorum, daha doğrusu bir daha ki gördüğümde eskisi gibi olacağımı sanmıyorum. Değiştim, değiştin, değiştik, başkalaştık, zaman herkese olduğu gibi bize de vurdu şöyle okkalı bir tokat, öyle vurdu ki bile bile lades dedik, kızdık, öfkelendik her seferinde.
Hayatımın hiçbir döneminde sevgisiz kalmadım, karşılıklı olmadığında platonik sevdim, kimi zaman araya başka insanlar girdi, ara yapıcı mı dersin, gönül düğümü bağlayıcı mı dersin, ne dersin bilmiyorum ama tek bir şey biliyorum, o da benim kalbim kimseye ısınmadığı sana ısındı sadece.
İlk gördüğüm an, beynimden öyle bir vuruldum ki inan, kendime, hala gelemedim kendime, geldiğimi sansam bile gelemiyorum hiçbir şekilde kendime. Olmuyor, sevdanı ne kadar derinlere gömersem gömeyim yine bir yerlerden fışkırıyor, bir şekilde esir alıyor beni.
Kimlerden geçtim de senden geçemedim, zira kimseye bu denli ilk bakışta tutulmadım, eros hiçbir zaman okunu bu kadar sert atmadı, en önemlisi de ne biliyor musun?
Yok sandım. Karşılığı sen de yok sandım lakin varmış, yeni yeni anlıyorum bunu da.
Felaketler yaşandıkça, adın geliyor ilk aklıma, duruyorum.
Duruyorum evet.
Gelemem çünkü sana. Onca şeyden sonra gelemem bilirim. Sen de gelemezsin, gelemeyiz kısaca.
Ve bitiyoruz.
Gümbür gümbür de değil, sessiz sakin bitiyoruz, biliyorum.
Pata küte insan sildiğim bir evrede seni de kaynattım arada. Hatamın farkındayım.
Kendimi kandırdığıma inandığım bir dönemdi affet.
Üzerinden zaman geçti, yine hüsran yine felaket, sonra aklımda yine sen, hep olduğu gibi yine sen.
Ve işin en kötüsü ne biliyor musun?
Seni o kadar az göreceğim ki bir bilemedin iki gün haftada.
Her gün bakmalara doyamazdım ben oysa sana ama artık bitti, bitiyor, geçti, geçiyor ve ben tutamıyorum, ne zamanı ne elini ne de kendimi. Susamıyorum da, susmaya çalıştıkça da delicesine sıkışıyor kalbim, haykırıyor mantığıma derinlerden, sen, sen, sen ve sen diye en ve en derinden, sonra saatlerce soruyorum kendime, diyorum ki sen çok başkasın, çok ama çok başkasın be.
Ya ben, alışığım tek taraflı sevmelere aslında, koymazdı normalde bu bana, e az önce de dedim ya ama. Sen de de var bir karşılığı, söylesene içimi kıpır kıpır eden hareketlerin olmadı mı?
Biliyoruz, hatırlıyoruz, anımsıyoruz anı olmayan anıları, deli değilim ya?
Aşama aşama gelişti duygularımız, tam bir umut derken, saati fark edemedik, veda saatiydi. İstemsizce birbirimize elveda dedik, şimdilik.
Şu an ise günden güne, yaklaşıyoruz birbirimize, özlüyoruz belki de.
Seni bilmiyorum doğrusu, özlediğimi biliyorum, sen diyince içimde uçuşan kelebekleri biliyorum, seni ilk gördüğüm anı, bana ilk güldüğün anı, zihnimde sarıp sarıp tekrar oynatıyorum. Başka seçeneğim yok diye sanma, olsa yine yapardım, biliyorum beni.
Bir yazıya, bir mesaja, bir sese, bir bakışa hasretim, gözlerindeki rengin ihtişamına hasretim, sana hasretim ve geçmiyor bu hasretim.
Canımı en çok sıkan şey ise, gerçek.
Gerçek de şu ki; bu hasret seni gördüğümde de bitmeyecek, benimle daha kim bilir ne kadar süre beraber gelecek.
Biteceğiz. Zaman geçecek. Bu çocuk bu saatten sonra, harbi çok ama çok zor sevecek, belki de indirecek kalbinin tüm kepenklerini, zira milatsın sen onun kalbine, kapattığın çağ da kallavi belki ama açtığın çağ dağlardan hallice.
Peki her şey bittiğinde?
Ne olacak o zaman diliminde ve ertesinde?
Alışmak? Zor.
Unutmak? Komik olma.
İnsan böyle bakan birini nasıl unutabilir?