Btün bunlar hep senin başına geliyor değil mi? Her seferinde tekrar tekrar aynı şeyi yaşıyorsun. Hep yeniden başlayıp, yeniden yeniliyorsun. Bitmek bilmeyen bir savaş gibi..
İşte tam da olan bu! Sen savaşıyorsun. Ama bilmiyorsun ki aslında sen ancak savaşmayı bıraktığın zaman kazanacaksın.
İnsanın içindeki en güçlü duygu hayatta kalmaktır. Her koşulda, ne olursa olsun, beyniniz sizi yaşatmak için bir savaş verir ve bunu yaparken duygularınızı pek umursamaz. Peki, öyleyse insan nasıl savaşmayı bırakabilir? Nasıl vazgeçebilir?
Aslında bunun da göründüğünden çok daha kolay bir cevabı var. Kabullenmek.
İnsanın en güçlü olan yaşam arzusunu bastırıp kendi hayatını sonlandıran insanlar bunu ancak hayata dair hiçbir umutlarının kalmadığını kabul ederek yaparlar. İçimizdeki umut bizi savaşmaya zorlar. Ama bunu içimize yeni umutlar yerleştirerek yapmaz, onun yerine bir ölüm korkusuyla sarar bizi.
Savaşmayı bırakmak, yaşamayı bırakmak olmuyor mu o halde? Bazı şeyleri değiştiremeyeceğini kabullenmek, bazı yolları yürümekten vazgeçmek, durum bu demek ve devam etmek aslında olan. Kabullenilmemeyi kabul etmek. Var olmaktan vazgeçmek değil, var olamadığın yerleri kabul etmek ve bambaşka yerlerde var olabileceğin gerçeğini de kabul etmek. Kısacası devam etmek. Hayatın getirdiklerine direnmemek.
Savaşmak kulağa nasıl da havalı geliyor değil mi? Ancak bir savaş sizi ya yok eder ya da yaralar. Hayatın getirdiklerini kabul edemediğimiz her an yaralanıyoruz ve ne kadar savaşırsak yaramız da o kadar derinleşiyor.
O yüzden şimdi bize tek bir seçenek kalıyor, kabullenmek! Kendi hayatımızda var olabilmek adına başka hayatlarda, başka yerlerde var olmadığımızı kabul edebilmek.
Savaşmıyorum, var olabilmek adına var olmamayı kabul ediyorum!