ŞEKERCİ DEDE İLE HASBİHAL
Konya’dayım. Okul gezisi dolayısıyla geldim. Yolum şehitliğe düştü. Güneş mızrak boyunda sıcak bir gün, öğrenci kafilesi tepelerindeki güneşten kaçıyor, arkadaşım Halis’le ben de gölgelik bir bank bulduk oturuyoruz. Yanımıza saçlarına aklar düşmüş ihtiyar, rahmetli dedem yaşlarında, biri oturuverdi. Elimizde Halis’in aldığı bir paket Mevlana şekeri, gülümseyerek ihtiyara bakıyoruz. İhtiyar’ da bir mana çıkarmış olacak ki şeker paketinden biraz şeker isteyiverdi. Halis Efendi hemen araya girdi: ”Olmaz Ordu’ya götüreceğim ben bunu vermem.” Zira aklı, dili birdi. Oysa otobüste, arkadaşlar pakete çöreklenecekti. Tabi henüz onun bundan haberi yoktu. Aksi takdirde, zaten şekerler eriyecekti. İhtiyar ısrar edince şekerden vermek zorunda kaldı. Adam başladı bizimle sohbete: – Nereden gelirsiniz? – Ordu’dan geliriz. – – Neden geldiniz? Halis başladı iç geçirmeye: keyfimizden geldik. Ben cevap verdim: Okul gezisi vardı.Biz de atladık geldik şimdi de bizi çağırıyorlar gelin diye, diyerek telefona bakaraktan mevzuyu kısa tutmak istedim. İhtiyar şeker paketini Halis’in elinden çekti,aldı. Hadi varın gidin,öyleyse selametle yolunuza dedi. Mevlana şekeri kırklara karıştı. Biz de el mecbur usul usul oradan uzaklaştık. Deyim yerindeyse elimizi verdik, kolumuzu kaptırdık. Elimizde yalnız şekerin mayhoş tadı kaldı.
Ruşen NEVRES