Gökyüzü kararınca sanki hiç sabahın güneşi yüzüne vurmamış gibi yüreği hüzünle dolan birine umut etmeyi anlatabilir misiniz? Çoğumuz bunun boş bir çaba olduğunu düşünecektir. Lakin bu çaba çok önemlidir. Bu çaba kimi zaman bir çocuğu çok sevdiği oyuncağına kavuşturur kimi zaman da boynunu ipten, yakasını kanda alıkoyar.
Sisifos’u hepimiz biliriz. Sisifos, sonsuza kadar bir kayayı tepenin en yüksek noktasına yuvarlamaya mahkum edilmiş bir kraldır. Her ne kadar tepeden aşağı düşse de yola çıkmaktan vazgeçmez. Umut eder ve hiçbir zaman kayayı tepeye çıkaramayacağını düşünmez. Umut et insanoğlu! Balığın karnındaki Yunus gibi umut et. Karamsarlık çukurunda debelenerek daha da dibe batma. Doğan güneşin ardından kuş seslerinin geleceğini unutma.
“En uzun, en çaresiz geceni düşün sabah olmadı mı? ” der Reşat Nuri. Bu cümle umut edenler için öyle derindir ki, o geceler gelir akıllarına. Ağladıkları, ayrıldıkları, yalnız kaldıkları ne varsa umudun kapısını çalar ertesi gün. Buna mecburdur insanoğlu. Nasıl ki unutmak bizimle doğmuştur, umut etmekse yüreğimizin en temiz köşesinde bizimle doğar, görür, büyür ve ölür. Umudunu kaybetme insanoğlu! Yediğin ekmek, içtiğin su gibi umut et.