SAF SEVGİLERE RAĞMEN:
Sevgilerin insanın canını en yakan tarafı nedir diye sorsanız, eşitsizliği derim, sözüm saf duygulara, sadakate rastlanan her birliktelik için değil tabi ki. Bazı birliktelikler var, hepimiz görüyoruz, denk geliyoruz, yaşıyoruz keza bazen kendimizde böyle bir birlikteliği.
Sözüm asla ama asla, birbirine layık olmayan insanların, bir araya gelmesi.
“Derdin güzellik mi?” diyebilirsiniz bana, hayır, derdim güzellik değil, aslında bir derdim de yok, yalnızca kişilik konusunda çok uç olan insanların, birbirlerini hak etmediğini düşünüyorum, elbette işin içine kalp girdiğinde, eros okunu gelişi güzel sallamıyor hiç şüphesiz, kendince haklı bir sebepleri de var ki az önce de dediğim gibi, bazı birliktelikler sahiden şahane geliyor insana, özellikle kendi yaşayamadığında. Özeniyor, istiyor, hayaller kuruyor kimi zaman insan, bir mis kokulu avucu öpmek, bir çift ışıltılı göze kitlemeyi düşlüyor bakışlarını. Sevmek, sevdiği insanla da mutlu olmak istiyor.
Bu yüzden seviyor, sebebine bakmadan, hatta kimi zaman sebebi olmadan seviyor, sevince bazen salaklaşıyor, tek görevi kan pompalamak olan bir organa, bambaşka bir anlam yüklüyor, sevdiği kişiyle mutlu olmayı, birlikte ayları yılları geride bırakmayı hayal ediyor tekrar ve tekrar, çoğu zaman ise yıkılıyor bu hayaller başına, altında kalıyor insan tertemiz duygularıyla, toy bedeniyle.
Ve böylelerini aşk, bir gün gerçekten buluyor, her daim mutlu her daim umutlu olmasını sağlıyor.
Yine de bazı insanlar asla bazı insanlarla aynı yolu yürümeyi hak etmiyor.
BAZI HAK ETMEYİŞLER:
Kibar bir kız, düz kalas bir çocuğu, edepli adaplı genç, ağızından küfrü eksik etmeyen kızı, asosyal kız aktif gece hayatlı erkeği, soğukkanlı oğlan panik atak kızı, çevresi geniş kız ise özgüvensiz erkeği hak etmiyor, ona rağmen hayat, bir noktada denk getiriyor, kendimize bakmadan önce karşı tarafa bakıyor, içimizin kıpır kıpır olmasına sebep olan kelebek hislerine kendimizi teslim ediyor, yıllar sonraysa kendimizi asla layık olmadığımız bir ilişkinin enkazında buluyoruz.
Kıskançlık dedik, oradan başlayalım, çok kıskanç olmak, insan neden kıskanır? Düz ve net bir cevap vermem gerekirse kaybetme korkusundan dolayı, işin biraz derinine inmem gerekirse de kendine güveni olmadığından ötürü, insan sevdiğini kıskanır derim.
Ama kıskançlığın bazen öyle boyutlara ulaştığı oluyor ki dişi/erkek sinek bile görmeye katlanamayan toksik partnerler buluyor bizleri, emin olun ki siz, onlara, onların size yaptığı muameleyi yapmaya kalkasınız, tahmininizden çok daha sert bir sonuçla karşılaşacaksınız. Devam eden süreçte ara verme dönemleri hatta olayı hafifletemezseniz ayrılıklar bile olacak, oysa siz çoğu güven sorununda hep alttan alan, kıskançlıklarını görmezden gelen taraf oldunuz öyle değil mi? O zaman iyi dinleyin beni, siz de hak etmediğiniz bir birliktelikten çıkmışsınız demektir bu, sokun iyice kafanıza, yoksa daha çok insan size bunu vura vura, kafa tasınızı eze eze öğretir.
Bakın, kıskançlık kötü bir şeydir demek istemiyorum çünkü sevmek ne kadar güzelse bazen tatlı bir kıskançlıkta o denli güzel oluyor, tatlıdan kastım olanın ne olduğunu, aradaki ince çizgiyi kestirebiliyorsanız gerisi pek mühim değil, durmanız ve durmanız gereken yeri bilin, başka bir şey eklememe gerek yok.
Aslında, var, siz hak etmediğiniz bir ilişkiyi yaşadınız, tekrar hatırlatıyorum evet, zira unutursanız açın tekrar ve tekrar okuyun bu satırları, hak etmediğiniz ama size seviye atlatan bir birliktelikten çıktığınızı kazıyın iyice aklınıza.
DİĞER ETKENLER:
Kıskançlığın harici bir örnek, davranış, nerede nasıl davranması gerektiğini bilmeli bir sevgili, bir eş, bir arkadaş, bir insan keza, her şeyin başında, duruş davranış geliyor nasılsa.
Nerede nasıl davranması, hangi ortamda sizi hangi konuma sokup sokmaması gerektiğini bilmeyen insanlarla hiçbir şekilde iletişimde olmamalısınız, sizi rezil veyahut rencide etme olasılıkları bir yana dursun, bulunduğunuz yerdeki insanların da sizin seviyenizden şüphe etmesine sebep olabilir bu denli, densizce davranışları olan partnerler.
Kimse kişisel algılamasın, hayattayız, insanız ve bazı insanlar, nerede nasıl davranması gerektiğini, kesinlikle bilmiyor. Gerek fazla pasif gerekse fazla göz önünde, ayarında olunmalı ayarında, yoksa oynarlar sizin ayarınızla, öyle olunca da ağlarsınız, niye beni kimse istemiyor diye.
SAYGISIZLIĞA KATLANMAYIN:
Az önceki kısımda söylediklerimi bir şekilde görmezden, görmezden gelemeseniz de biraz da normal olarak karşılayabilmeniz için, kişinin hatalarından ders alan, Windows misali kendini sıkça güncelleyen bir yapısı olması lazım ki hem sizin o insanı hak ettiğiniz düşüncesi sizde oluşsun, hem de o sizi gerçekten sevdiği için kalbe ve mantığa doğru gelmeyen yönlerini, bizzat kendisinin hayatta daha başarılı olabilmesi adına törpülemeyi kabul etsin.
Bencillik, bide bu var tabi, ilişkilerin en en en büyük sıkıntısı “Ben yaparım, sen yapamazsın, ben giderim, sen gidemezsin, ben kıskanırım, sen kıskanamazsın, ben giyerim sen giyemezsin, ben alırım sen alamazsın” Gibi tek tarafın ağır baskın olduğu bir düzende ilerleyen, adeta alt üst modelli ilişkiler.
Yalnızca gönül işlerinde değil, bencilliği gördüğünüz her yerde muhakkak oradan kaçmalısınız, tabi ona da elbet sıra gelecek ama şu an konumuz ilişki olduğu için ilişkiden devam edeceğim sözlerime.
BUNA HİÇ GİRMEK İSTEMİYORUM AMA:
Şiddettin ş sine partneriniz tarafından maruz bırakılıyorsanız eğer aklınızı hemen başınıza alın ve kalkın karakola gidin, dengesizin teki uğruna hayatınızı heba etmeyin, böyle bir insana, değil siz, kimse layık değil, şiddetin hiçbir literatürde hiçbir dilde ve dinde mantıklı bir açıklaması, eğer “bazıları” tarafından yapılıyorsa bile O-LA-MAZ!
Kendinize gelin!
Ailesinin bakmaya kıyamadığı insanı hayattan koparmak sizin haddinize değil!
Hiç girmek istemiyorum bu konulara, yaşanmasın istiyorum zira, kimse kimseye elini kaldırmasın, dünyada savaş diye bir şey hiç var olmasın, bu dediklerim ne yazık ki imkânsız, bari ilişkilerinizde, yahu işin içerisinde aşk gibi masumiyetin doruklarında olan bir konu varken asla bulaşmayın bu denli şiddet meraklısı insanlara, polisin numarası da konumu da belli, ilk fırsatta şikayet edin, kurtarın kendinizi bu aptalca sevdadan, sonu yalnızca son çünkü.
ARTIK SEN BEN YOK ÇÜNKÜ BİZİZ:
Farkına varamayanlar için ilişkinin, sözlülüğün, nişanlı veya evliliğin, kararın alınma anından itibaren bir sorumluluk yemini olduğun bilerek yapın her ne yapacaksanız, artık siz yalnızca kendiniz için yaşamıyorsunuz, sizin çok yakın olduğunuz bir insan var, her gün sizden bir telefon, bir mesaj, bir öpücük bekleyen güzel yürekli biri var, sevdiceğiniz var, yahu ne demek ben yaparım da sen yapamazsın, saçmalamayın Allah aşkına!
Kaç yaşında insansınız, eğer güveniniz yoksa neden yola çıkıyorsunuz, güvenemiyorum vesaire diyorsanız çıkmayın o zaman o yola, neden yolun yarısında sürücü koltuğuna farklı bir insan olarak geçmeyi, şoförün dışı, yüzü, sesi aynı olsa da karakterini komple değiştirmeyi tercih ediyorsunuz ki?
Neden yani neden?
Bir insan sizi seçtiyse “Seni seviyorum” diyebiliyorsa size, halen daha neyin kısıtlamasını yapıyorsunuz? Özgürken uçuşuna âşık olduğunuz bir kuşu, elmastan da olsa kafese kapatamazsın, kafes neticede bu, kuşu daraltıyor, insanı nasıl daraltmasın.
He birde kısıtlamadan önce, şunu düşünün “Ben katlanır mıydım bana? Dayanır mıydım bu denli katı kurallara?” eğer cevabınız evetse o zaman da yapmayın, kalktın bir kendinizi sorgulayın, bu aşırı korumacılığın kaynağı nereden geliyor diye.
Unutmadan, bu satırlarda gözünüzde biri canlandıysa veya yüzünüz ekşidiyse, tebrikler!
Siz de hak etmediğiniz bir ilişkinin mağdurusunuz demek, bittiyse bir dilim “İyi ki bitti” bitmekteyse bir bardak “Tez vakitte” bitecek gibi görünmüyorsa da bir porsiyon “Konuşmamız gerek” öneririm, afiyet olsun.
SAY SAY BİTMEZ SAYMAK YETMEZ:
Tehditkar, tasmacı, kafesçi, sahtekar, yalancı, rol yapan, sadakatsiz, ilgisiz, hakaret düşkünü, hak edilmediği halde kalp kıran, çok eleştiren, hiç eleştiri kaldıramayan, çok gevşek, fazla kasıntı, bu tip insanlar kimseyi hak etmez, çeşitlerini say say bitmez, o kadar çok var ki düşündükçe aklıma bir yenisi daha geliyor, aşktan gözünüz kör olmadıysa eğer bu denli insanı yoran bir ilişkideyseniz parıldayan neon yeşili rengi olan “Çıkış” tabelasını gördüğünüz yerde depara kalkın, uzaklaşın, ruhunuz ve kalbiniz, ait olduğunuz tek kişi yani kendiniz için bir şeyler yapın.
Aşkın en çaresiz anıdır bu kısıtlamalara rağmen halen daha sevmeye çalışılan an, kendi sınırlarının çok farklı bir noktasında kişiliğinle alakasız bir yerde olduğunun kafana dank ettiği an.
Formül çok basit olsa bile herkes kör taklidi yapıyor elementlerin karşısında, arkadaşlar, bir kez söyleyeceğim, iyi dinleyin;
FORMÜLÜ APAÇIK:
Siz, nasıl biriyseniz, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, size nasıl davranılmasından hoşlanıyorsanız, mutlu olmayı ne tür bir birliktelik yönetimine bağlıyorsanız, o şekilde olun partnerinize karşı, kaldıramayacağınız, yapmayacağınız, size yapılmasını istemediğiniz şeyleri, zorla dayatıp, ilişkinin asıl ana odağı olması gereken ikinizin de önüne ve ötesine geçip, dışarıdan tuhaf bakışlara sizi maruz bırakmasına izin vermeyin, engel olun, çizgilerinizi sıkı çekip merkeze karşılıklı saygıyı alın, gerekirse koparın bağınızı.
Ne aşklar bitmiş şu milyarlık dünyada, sizinki bitse sonu mu gelecek sanki, hak ettiğiniz aşk bu değil, size layık olanı yaşayın, kimsenin boyunduruğu altında olmanıza, orada ebediyen kalmak mecburiyetinde olmanıza, acının en kralını çektiğiniz halde yüzünüze zorla yapay bir gülümseme yerleştirmek için yüz kaslarınızı kasmak zorunda değilsiniz, belinizde bir ip falan yok, koşarak uzaklaşabilirsiniz, bugünkü siz, gerçek siz değilsiniz.
Ait olduğunuzu yaşamalısınız ama önce, zindandan sonsuza kadar çıkıp derin bir nefes almalısınız.