Tüm tanıdığın simaları bırakıp adım adım yürüdüğün şehre terminal çıkışından son defa bakar gibi baktığında değişiyor her şey. Onca yaşanmışlık, anı, büyüdüğün sokaklar, arkadaşlarında zaman geçirdiğin parklar, tanıdık pencereler… Bütün bu bilinmişliği ve alışılmışlığı geride bırakmanın derin hüznüyle yeni bir başlangıcın heyecanını bir arada yaşamak… Üstelik henüz yaşadığın şehiri tam olarak terk edememişken…
İnsan kolay alışabilen bir canlıdır. Alışmışlığın getirdiği rahatlığı ve tanıdık güzel hislerin de müptelasıdır. O nedenle her zaman zordur yeni başlangıçlar. Bilmediğin, daha önce görmediğin ve tek tanıdık simanın dahi bulunmadığı bambaşka bir yere doğru yolculuk yapmak, insanı çelişkili duygular arasında savuruyor. Gözlerini kapattığında halen terk edemediğin o şehre ve halen veda edemediğin o insanlara karşı büyük bir özlem duymaya başlıyorsun. Yapayalnız tamamen yabancı olduğun şehre ayak basana kadar idrak edemiyorsun geride neleri bıraktığını. Oysa tüm hayatın uzun yolların ardında kalıverdi. Sudan çıkmış balık deyiminin artık bir deyim değil, yaşanmışlığa büründüğünü farkediyorsun. Sahi, sanki seni yaşadığın akvaryumdan almışlar ve derin okyanuslara bırakmışlar gibi hissediyorsun. Uçsuz bucaksız okyanusu keşfetmekle akvaryuma geri dönmek arasında gidip geliyorsun. Önceki yazılarımdan birisinde de dediğim gibi senin yerin uçsuz bucaksız okyanuslar, mücadele etmekten vazgeçme diye hatırlatıyorum kendime… Hem her sey bir şansı hakeder.
Yeni başlangıçlar, yeni insanlar ve yeni bir şehir… Kendimi yapayalnız hissettiğim nadir anların birinden selam olsun güzel memleketime ve içinde barındırdığı tüm kalbimle sevdiklerime… İnsan, kolay alışıyor ama insanın alışamadığı şeylerde var. İnsan anılarını bırakıp gelmeye alışamıyor, sevdikleriyle içtiği o kahveleri içememeye alışamıyor ve insan sevdiklerine her an sarılamamaya onları görememeye alışamıyor.
Tüm alışılamayanları hesaba katmazsak burada yeni deneyimler edinip hayata bakış açımı genişletmek istiyorum. Her şey zamanla…