İnsan Ruhunun Derinliklerindeki Acıyla Nasıl Baş Eder?

Kaynak belirtilmedi

Ruhun Anlam Arayışı

 

Varoluş benliğini sorgulayacak o sancılı varlığı ile çaresizce  kalakalmıştı. Tüm inanmışlığın verdiği acımasızca gerçek olan o kocaman yanılgı, onu yerle bir etmişti. Acıyla başa çıkmaya çalışırken kendini kaybetmişti. Uyum sağlamaya mecbur bırakılan bir birey olmak dışına çıkmak için gerekli olan her ne varsa onu bulmaktı niyeti belki de.  Önce anlatmaya çalıştı içindeki o dayanılmaz duyguyu yakın hissettiğini sandığı ve anlayabileceklerini umduğu herkese umarsızca.

 

 

Her anlatışın sonu hüsrandı.  Her anlatışın sonu pişmanlık ve acının daha beterini tatmaktı. Sustu bir süre. Düşündü ve yaşadığı bu durumun manasını bulmaya yordu beynini ve kalbini. Ruhuyla bir olmayan bedeni arasında sıkışıp kalmıştı. Duyulan her hissin verdiği o nefessiz  ruh kafesinde, yaşama anlam yükleyip yeni kararlar alarak hayata tutunmaya çalışıyordu. Geçirdiği onca güzel anların yerini kötü bir hatıraya bırakmasıyla anladı ki, ruhu büsbütün boşlukta ve hiçlikte emeklerken  düşmüştü. Bu düşüş ona acı verse de ruhunu boşluktan kurtardığını düşündürmüştü. Belki de başka bir boşluğa düşmüştü bilinmez bir döngüde.


 

Sıyrıldı çevreden. Seyretti olup biteni. Gözden geçirdi defalarca geçen her bir zamanı. Gözünde canlandırdı yaşadığı gerçek senaryoyu. Oynattı senaryoyu düşünde  farklı şekilde farklı yerlerde. 
Sildi ve yeniden yazdı. Tekrar oynattı. Kendini sonu kötü biten bir hikayeyi yaşarken buldu her defasında. İyi bitirmeye çalıştığı o hikayeden kötü sonlanacağı sona doğru gitti gidebildiği kadar. Sona gelince inanmadı kötü bittiğine. Gerçeklerin genzine kadar acıttığı o an ise ruhu pervasızca acının kanayan yarasıyla hemhal olmuştu çoktan .

 

Ruhundaki acıyı, ağacın dalından kopan bir yaprak gibi hissetti. Hiçbir acı bu kadar hafif ve hayatın anlam ve gerçeğini anlayacak kadar bilge olmamıştı.

 

Ruhun Özgürleşmesi


Ruhunu ve sevginin  kutsallığını anladı. Aslolan insanın ruhunun deryalara dalmasıdır. Ruhuyla dokunur varlığına. Ruhuyla dokunur insan insana. Bedenlerin dokunuşu tıpkı madde bağımlısı bir  insanın hastalıklı iradesizliği ve köleliği gibidir. Belli belirsiz gelir ve geçer. Bir zaman sonra kocaman bir hiç olur. 
Ruhu ile dokunan,  anda kalır ve hisseder.  
Yüreğiyle anlayan, incinir ve çaresizleşir.

 

Akıl gerçekleri gösteren bir aynadır. Kalbi bulandıran her duygu insanın aynada kör olmasına sebebiyet verir. Kalbi bulandıran her şey bir gün geçer ve geriye gören gözlerle ruhun ve sevginin saflığı kalır.


 

 


Özgürleşin,

Vazgeçilmesi  gerektiği yerde vazgeçin. Ardınıza bile bakmayın. Sizi ruh kafesine tıkan herkesten ve her duygudan sıyrılın. Herşeyin anlamsızlaştığı anda yeniden başlayıp özde anlamlanınca doğar ruhun özgürleşmesi.

Beden mi? 
Bir hiç. 
Sonunda çürüyüp gidecek.

Surete aşık olup acı çekmek yerine, sirete tutunup sevgiyle ruhunuzu doyurmayı deneyin.

Hem ne demiş Yunus Emre;

“Âşık Yûnus öldü deyu sela verirler,

Ölen beden imiş âşıklar ölmez.”

Ruhunuzu doyuracak bir parça bırakıyorum dinlerken şifa bulmanız dileğiyle.

 

 

Ela Dumlu
Nevi şahsına münhasır
Önceki
Bazı İnsanlar Armağan
Sonraki
Kayıp Ruhlar Treninde Peter Pan’le Bir Gece || Tek Part

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.