Bu sayfada kendimizi inşa ediyoruz. Bu seriye çok basit bir mantıkla yeni bir başlık getirmek istedim. Evet kendimizi inşa etmek istiyoruz, bunun için; bir düzen koyuyor, yeni kararlar alıyoruz. Kendimizi kendimiz seçip kendimize göre inşa ediyoruz. Malzemelerimiz bize nasıl bir biz verir?
Bir tatlı yaptığınızı varsayalım. Dalgınlıkla şeker yerine tuz koydunuz, tabii görünüşleri tıpatıp aynı. Tattığınız anda beklediğiniz şeker tadını alamayacaksınız. Halbuki o tatlıyı fırına ne hayallerle koymuştunuz. Bir umutla ve heyecanla beklemiştiniz. Sonuç ise, hayal kırıklığı… Şimdi bu metaforu kendimiz üzerinde uygulayalım. Bir umutla kendimize bir şeyler katıyoruz, bir hayalimiz, çabamız var. Fakat sonucu sadece her şey bittikten sonra göreceğiz. Bizler belirli bir yaşla ölümümüz arasında o fırındayız işte, pişiyoruz, olgunlaşıyoruz. Hatta bizler yaptığımız o tatlıysak, hayatımızda önümüze çıkan her olaydan, iyi veya kötü, kendimize kattığımız ders, bizi biz yapan şey, her acı olaya optimist bir şekilde yaklaşmazsak, sadece acı yanlarını alır kendimize o kısmı katarsak, ölüme yakın o yaşlılık vaktinde pişmanlığın geri dönüşü olmayacak, tatlı, yani biz, o fırından, pişme sürecinden çıkmış olacağız bir kere. İşte hayat belki iyikilerle, belki de keşkelerle bir şekilde sona erecek. Kullandığımız malzemeler bir yana, girdiğimiz o pişme sürecinde fırında ne kadar kaldığımız, nasıl kaldığımı da bir o kadar kıymetli, çünkü pişeceğim derken, olgunlaşacağım derken, yanabiliriz. Hayatın bize sunduğu tüm acı şeylere rağmen, o acının ateşini harlamamayı, acılarımızla yanmak yerine, acılarımızı orta ateşe alıp onlarla pişmeyi, yani yüzleşmeyi öğrenmeliyiz. ‘’Acılarla yanmak da pişmek de insanın kendi elinde.”
Bizler metaforumuza göre kendimizi fırına koyma aşamasındayız, ne kadar doğru malzeme koyarsak, kendimizi iyikilerle dolduracağız. Daha detaylı incelersek herkesin tatlı isteğinin, tatlıyı sevme biçiminin de değiştiğini görüyoruz. Öyleyse kendimize sormamız gereken ilk şey; ‘’ Ben kimim? Kendimi nasıl ve hangi malzemeyle inşa etmek istiyorum?” Buna herkes kendine göre bir cevap mutlaka bulacaktır.
Ama öncelikle kendinizde bilmeniz gereken temel şeyler şunlar;
- Ne yapmak size mutluluk veriyor?
- Hobi anlayışınız nedir? (Sadece alışverişe gitmek, AVM’de dolaşmak da olabilir, yeni yerler görmek, bir eseri görünce yorumlayabilmek, farklı konuların tarihçelerini araştırmak da olabilir.)
- Kendinize idol aldığınız ilk 5 kişi kim? Neden onlar?
- Sosyal mecralarda severek takip ettiğiniz ilk 5 sayfanın içeriği neler?
- Bir gününüz nasıl geçer? Ve bir rutine sahip misiniz?
- Nelere ‘’evet” nelere ‘’hayır” diyorsunuz?
- Kendinle zaman geçirmeyi ve bunun kıymetini biliyor musunuz?
‘’Kendini yontmayı unutma, der Zeus. İnsan biraz da kendi emeğidir:” demiş Baudelarie. Ömürden giden her an, bir emeği hak ediyor. En başta benliğiniz, kendi hayatınızın en pahabiçilmez şeyi olmalı, kendinize hak ettiğiniz değeri vermeniz içinse o emeği vermeniz gerekir.
Hiç kimse kendini tanımadan ‘’Ben yaşadım, hatta çok güzel yaşadım.” diyemez. Aynaya bakıp kendine sorular sormayan kimse, kendiyle baş başa zaman geçirmeyi bilmeyen kimse de söyleyemez. ‘’Kendinizi, kendinizle zaman geçirmeyi yalnızlık sanmayacağınız şekilde yetiştirin.” demiş Tarkovski. Zamanın telafisi, geri dönüşü yok, bu sebeple tüm benliğinizle kendinize sarılın, yaşadığınız her şeyi tek başınıza, kendiniz atlattınız, başardığınız her şeyi de siz, kendiniz yaptınız. Hayatınızda olan biten her şeyde yanımızdakiler birer figüran, ana karakter kendimiziz.
Öyleyse sizlere bir soruyla veda edeyim.
‘’ Her gün bir yazar tarafından hayatının hikayelendirildiğini düşün, böyle bir kahraman olmak ister miydin?”
Sadece bir soru değil, şarkı önerisi oldu bu!
Nil Karaibrahimgil – Gençliğime Sevgilerle
Bir sabah yürüyüşünüzde kulağınıza eşlik etsin!
Kendinizle kalın, mutlu kalın.
SON NOT;