Bugün IMDB’ye girip en yüksek puan almış Sovyet filmine baktım. ‘Come and See’ filmini gördüm ve izlemeye karar verdim. Film, İkinci Dünya Savaşı esnasında Beyaz Rusya’da yaşanan olayları aktarıyor. Filmin sonunda bir şerit gibi geçen Hitler’in yaşam serüvenini öldüren Sosyalist çocuk, Hitlerin çocukluğuna geldiğinde ateşi kesiyor ve filmi sonlandırıyor.
Bir popüler kültür arenasında bulduğum mevcut sistematiğe karşı bu film, içinde bir Nazi askerinin ‘Her şey çocuk iken başlar o yüzden çocukları da öldürüyoruz’ repliğinden sonra Hitler’in çocukluğuna acıyor ve ona metafor olarak ikinci bir şansı veriyor. Zamanın akışı Hitler’i daha iyi bir insan yapmayacak iken Hitler’in varyasyonları da aslında herhangi bir Sovyet çocuğundan değerli olmayacaktır.
Bu tarz tarihin ikonik karakterleri ile alternatif gerçeklik oluşturmaya çalışan filmleri daha önce de görmüştük. John F. Kennedy ölmeseydi Dünya nasıl kötü bir yer olurdu fikriyatından çıkmış ‘11.22.63’ dizisi ve Hitler başarılı olsaydı her şey o kadar da kötü olmazdı düşüncesi veren ‘The Man in the High Castle’ dizisi bunlara örnek olarak verilebilir.
Kurulan alternatif gerçekliklerde amaçlanan ortak noktanın toplumca norm kabul görmüş ve konuşulması bile suç bilinmiş ‘Ya şöyle olsaydı?’ düşüncesini ortaya atmak ve bunu tartışılabilir kılmak olduğunu varsayabiliriz ya da Hitler’in her yaşını öldürür iken Hitler’in yakıp kül ettiği bir kasabada çocukluğunun öldürülmemesinin hurafe bir politik doğruculuktan öteye geçemeyeceğini… Belki de beyaz perdeye yansıtılan sanat henüz kendi sınırlarını aşamamış bir konsensüsten ibarettir ve tüm kötülüklere karşın ‘iyi’ kalabilmenin pembe mesajını veriyordur…
Loş Bir Işığın Hızı Geçilebilir
Işık hızını geçmek pek mümkün görünmüyor. Bazı bilim insanları ise direkt imkansız olduğunu söylüyor. Tabii ‘imkansız’ kelimesine tilt olmaya müsait insanlık da bunun imkansız olduğunu dile getiriyor. Çünkü bence de -bilakis insanlıkça- insan zihninin düşünebildiği her şey aynı zamanda yapılabilirdir de… Mistik olan bu fikir, kendini bir kuantumun içerisinde doğrulayabilir. Tanrı’ya olmayan inanç, insanın içinde başka bir rastgelelikte kendini gösterebilir ve ışık hızı, insanın kuvvetli, ışığın ise biraz da zayıf halinde pek tabii geçilebilir.
“İnsan yaratıldı.
Zamandan öte bir günde.
Toprak ve suyun karışımı ile.
Bunlar yetmez insanın varoluşuna.
Sevgisiz insan da olmaz canlı da.
Üflendi bir ruh, Tanrı huzurunda.
Sevgiden öte bir aşk vardı bu ruhta.
Yaşadı insan, bu ruhun üflenişinde.”‘Ve Aşk’tan Bir Parçadır İnsan’ şiirimden
İnsanın yaratılışını çamurdan çok aşka yoğurduğunda pek mümkün olmayan tüm gerçekliği bir sevginin kıvılcımına bırakabilirsin. Sonuçta bazı soyut ifadeler çoğu somut atıklardan evladır.
Işık hızı bence ışığın en romantik ve zayıf hali loş ışıkta geçilir,
insanın ise en romantik ve en güçlü olduğu halidir bu.
Zaman olarak henüz erken olsa da mekan olarak,
ya bir masaj salonunda ya meçhul bir mahallenin meçhul bir genelevinde
ya da güneş ışığının sevgiliye kucak attığı batışından bir karenin cama yansıyan kırıklıklarında;
güzel de bir kadının gözlerinde ışık hızını geçmek
insanlık için çok da imkansız değildir,
çünkü en nihayetinde sevdadandır ve aşktandır bütün gerçekliği…