Gündüz ne demek? Güneş, her güne mutlu uyanmak mı? Yoksa aynı koşuya art arda başlamak mı? Çok soru sordum yine. Zannımca gündüz armağan umut edenlere, edebilenlere. Sabredenlerin gündüzü bu güneş. Ben bittim diyenlerin değil de ben oldum diyenlerin… Peki ya gece? Evsiz masumların mı yoksa her türlü şiddete uğrayanların mı? Kimin olduğuna değil de ne olduğuna odaklanmalıyız galiba. İnsanların ne olduğuna… Sahi neydi insanlar? Diğer canlılardan tek farkının düşünebilmek olduğunu sanan insanlar… Şu dünyaya bir daha gelme şansım olsaydı eğer, insan olmayı seçmezdim. Varsın düşünemeyeyim, fikir üretemeyeyim. Ama insan olmayayım. Bu kadarı da olmaz dediğimde daha büyüğü ile karşılaşmayayım. Gündüzü, geceyi değil de şimdiyi yaşayayım.
Belki de beklenti içinde bulmazdım kendimi. Nitekim su akar yatağını bulurdu. Olsun! Şikayete lüzum yok. Böyle yaratılmışsak elbet vardır bir sebebi. Ben neyi, niye seviyorum? Bilmiyorum. Ben ortayı bulamıyorum. Ruhum geceyi severken, gözlerim güneşi arıyor. Aslında korkarım ben gökyüzünün kararmasından. Sanki tüm kötülükler gece oluyormuş gibi. Ancak ne güzeldir hilalin, dolunayın bizlere gülümsemesi. Tabi nasıl baktığımızın da önemi var bu konuda. Günlüğümüze özenerek cümleler yazarken ‘Keşke onu ona söylemeseydim, keşke bugün onun yanından kalkıp gitmeseydim.’ diye iç geçirirken mesela.. Eğer bunları söylerken bakarsak dolunaya, bize bir şeyler fısıldayacaktır. İyi ki diyecektir. İyi ki bunları yaptın. Çünkü keşke için yaşayamaz insanoğlu. Keşke oraya gitmeseydim . Keşke ona bunları söylemeseydim. Eğer hak ediyorsa söyle! Lakin hak etmiyorsa, af dilemeyi bil. Bil ki olgunlaş. Bil ki yaşın 18 iken, ruhun 25 olsun. Güneş sabaha doyamazken, ruhun geceye koşsun..