BİRTAKIM ANLAR:
Hayatın geneline bakıldığında bazı anlar biraz daha ön plana çıkar, nadidedir zira, birden gelirler, küçük bir çocuk koşarak anne/babasına sarılabilir, iki sevgili otogarda kavuşabilir, küslerin barıştığı ana denk gelip biz de onlar kadar mutlu olabiliriz.
Sıradan bir arkadaş buluşmasının ilerleyen saatlerinde gözümüzün önünde bir evlilik teklifi edilebilir, özel anları yakalamak insana hayatın sıkıcılığını az da olsa unutturup, halen daha gülümsemeye, umutlanmaya değer şeylerin de var olduğunu hatırlatıp, bir insanın belki de çıkmaza doğru sürüklenen yok oluş süresini temelli ortadan da kaldıran güzel anlar yaşanıyor hayatta ve birileri bunlara muhakkak tanıklık ediyor, o günün şanslı figüranı oluyor bazı özel hayatlar, birilerinin kavuşmasına, koca bir ömre yelken açmasına ilk andan tanıklık edebiliyorlar, o kişiler içinse yalnızca bir arka plan, görüntü oluyorlar.
Bu yine de onları, intiharın eşiğinden çekip alabiliyor, hayata biçtikleri krediyi biraz daha arttırıp, en azından birkaç haftayı, daha bir umutlu geçirtebiliyor. Özel anları hep sevmişimdir. Acıtmayanları, kimisini mutlu edip, diğerini hüzne boğan, eksiklik hatırlatan anları kast etmiyorum, daha çok doğum günleri, evlilik teklifleri, iki insanın kavuşması ya da çocukların şarkı söylemesi gibi anlar benim favorilerim.
Gören insanın içini hoş ediyor, gün sonunda eve dönüldüğünde ailesine anlatacak konular biriktirmesini sağlıyor.
BAZI YERLER UNUTULMAZ:
Onlarca gidilebilecek yer varken ille de orası diye tutturmanız, bakın, işe yaradı, siz az önce çok güzel bir ana tanıklık ettiniz, iki eşin kavuşmasına şahit oldunuz, heyecanlı, saf bir gencin, ilk doğum günü partisinde yer aldınız veya sadece geçtiğiniz parkın içinde iki sevgilinin o tatlı mı tatlı sarılmalarına şahit oldunuz, küçük bir abinin kardeşini salıncakta sallayışına bakınca geçmişe daldınız ya da bebeğini kaydıraktan kaydıran genç bir annenin, mutluluktan parıldayan gözlerini gördünüz, siz tüm bunları izlerken yan tarafta bir teyzeyle amca oturmuş, geçmişi yad ediyordu belki, onu da fark ettiniz, ne güzel, tonla özel an yakaladı objektifiniz, alelacele heves edip giderken ayaklarınızın geriye doğru sizi çektiği o parktan, adeta çıkmak istemeyerek ayrıldınız bu tüm güzel anılar vesilesiyle, âşık oldunuz adeta oraya.
Tam çıkarken de eski bir dosta denk gelip geri döndüyseniz, demek ki geceyi orada geçireceksiniz. Tabi sevincin hüzne dönüşeceği, mutlu anlarla anılarınızda yer eden parka kimi vakitlerde yalnızca hüzünden geleceksiniz, hayatın perde değişikliğinde güzel duyguların yaşandığı yerlerde kopar ya tüm kıyametler.
Düşünmemek gerek, ana odaklanıp, keskin birkaç adımla orayı terk etmek, başka bir gün yine mutlulukta gelmek, ertesi günse hüzünde, böyle gider, duygularınıza esir olur artık o yer, unutulmaz anların iyisini de kötüsünü de size yaşatan yerlere yüklediğiniz anlamların altında ezilmeyip, bir hedef, bir rekabet koyarak kendinize veda edin maziyi derinden yaşatan büyülü yere.
NEDEN UNUTULMAZ YERLER:
Evlilik teklifi, arkadaşlarınızdan birisi çok ısrar etti onun istediği şekilde yapılsın diye, siz ise inkâr ederek kendi düşüncenizi hayata geçirmek istediğiniz, elbette bazı arkadaşlarınızda kıymetli ve güzide figüranların yanında size daha yakın konumda yer alarak yan karakter görevini üstlenecekler, teklifini kabul ettiremeyen arkadaşınız da olacak orada. İçinde düşüncesini size benimsetememenin minik burukluğunu yaşatarak, hafif tempoda alkış tutacak yalnızca.
Kız arkadaşınız peki, bekliyor muydu böyle bir teklifi?
Sürpriz mi oldu yoksa?
Ya birkaç gün öncesine kadar sizden ayrılmayı düşünüyorsa?
Kendi kafasında ilişkinin biletini çoktan kestiyse, size durumu nasıl anlatacağını düşünürken son birkaç günün kavgasız, sıkıntısız geçmesine aldanarak yanınıza geldiyse, sizinle belki son bir kez daha güldüyse, teklifiniz acaba onu nasıl etkiler.
Abinin parkta salladığı çocuğa dönelim, acaba bir sağlık sorunu, geçimsizliği var mı?
Ufaklık yalnızca gösteriş olsun diye mi parka getirdi kardeşini, gün içinde ilgilenmiyor diye mi?
Bu havada uzun kollu giymişler bide, evde şiddete maruz kalıyorlarsa, ne acır içim.
İki küçük çocuk, biri diğerinin abisi, ikisi de o gün eve geri dönememeyi göze alarak gelmişse parka, babaları ve anneleri evde kavga ediyorsa? Polise de diyemez ki benim ürkek yavrucaklarım, kötü de olsa baba nihayetinde.
Sevgililer kim bilir, belki çiftten hallice, anneye bakıncaysa bir boşanma arifesinde, parıltının sebebi ya heyecan değil de bir daha evladını görememe korkusuysa? Babası son kez alsın parkta eğlendirsin diye çocuğunu annesine vermiş olamaz mı?
Yaşlı ve tatlı çiftimiz, uzun yıllar süren birlikteliklerine kim bilir kaç veda sığdırıp, kaç arkadaşlarını verdiler toprağa, bu parka geldikleri her seferde farklı arkadaşlarını hatırlıyorlardır hiç şüphesiz, ya hepsinden beteri, uzun yıllar boyunca bekledikten sonra bir evlat sahibi olup, onu da uzaklara üniversiteye gönderdilerse, peki o uzun yıllar hiç bitmediyse, hiç anne baba olmadılarsa, bir kez olup, askeriye de veyahut amansız bir hastalığa, cani bir eşe kurban verdilerse canlarından daha kıymetli olan tek varlıklarını?
Hayatın bir yüzü aydın diğer yüzü kara bilinir, aydın olan hep biraz daha aydındır, durumun yabancısına, uzaktan seyredene, karanlık olansa dışarıdan anlaşılmaz, kimisi hisseder bazen, merak edip deşer, deştikçe yarayı kanatır, yara bir daha kabuk bağlamaz, mikrop kapar, deştiği yaranın büyüklüğünde küçülür, olayın aslını merak eden insan.
Ve aldığı cevap öldürür, hayata dair kalan son umutlarını. Parkta rast gelinen arkadaş mı, o suratımıza bile bakmadı.
BUNUN OLMAMASI İÇİN:
Özel anların özel kalacağı, unutulmaz yerlerin yalnızca bazı anılara ev sahipliği yapacağı, merakın bir şekilde dışarıya çıkmadan bastırılacağı, acının fazla yayılmadan ufaltılmaya gidileceği, hayatın herhangi bir bölümünde, intiharın eşiğinde mutluğun zirvesinde, kısaca yaşam denen mecburi dönence de sıra, bize geldiğinde, yalnızca gülelim, anı yaşarken anda olalım, büyüsünü bozmamak derler ya, abra dedikten sonra kadavra ne manaya geliyor diye sorgulamayalım, yalnızca sihri yaşayalım.