BİR TERCİH MESELESİ:
Kimisi cadde cadde, şehir şehir gezmekten zevk alır, kimisi bir kanepede oturup gün boyu film/dizi izlemekten, kimiyse kahve eşliğinde kitap okumaktan. Bazıları oyun oynamayı sever, bazıları futbol, basketbol, voleybol, kriket, çizgi roman severlerin yanı sıra, manga severlerimiz de vardır bizim, Marvel ve DC kavgamız, Galatasaray Fenerbahçe kavgamızı hiç aratmaz.
Kurtlar vadisine rakip olan Ezeldir, Masterchef ve yemekteyiz, kim milyoner olmak ister, kısmetse olur, beyaz futbol, Behzat Ç. Çukur, içerde.
Bir tercih meselesidir aslında insanın boş zamanlarını nasıl ve neyle değerlendireceği. Bunu yargılamak, yadırgamak asla ama asla başka bir insana düşmez, garip gelebilir tüm gününü video oyunlarına adayan birini görmek insana, yine de bu bir günah, bir tuhaflık değildir ki.
Oyunlarda birer sanattır neticede, önce kodlarını yazmak daha sonra görünüşünü dizayn etmek en sonunda mekaniklerini ekleyip onu diğer oyunlardan farklı bir hale getirmek gerek. Oynamak, oynamak ise çok ayrı bir seviye, oynayabilmek, oyunun üstesinden gelebilmek, onu bitirebilmek.
Bir kitaba başladığınız diyelim, başlarda elbette akıcı, tatlı gelir bize, günde 60-70 sayfayı rahatlıkla deviririz, ardından yavaş yavaş aramıza bir mesafe girer okuduğumuz kitapla. Sıkıcı bir hal almaya başlar olaylar, konunun işleyişi yavaşlar, artık elimize daha az almaya başlarız kendisini.
Dışarıdan bakan birine, sanki kitap okuma alışkanlığımız bir hevesmiş ve birden sönüvermiş gibi görülür o an ki durumumuz. Halbuki bu bir tercih meselesi.
Tek başına gezen, kendisini diğer insanlardan soyutlayan insanlara karşı yaklaşımımız hep daha bir mesafeli, daha bir çekingen olur, ne de olsa yalnızlığın yarattığı bir çekingenlik duvarı vardır, insanların bize yaklaşmasını önleyen.
Belki kırıldıkları için yalnız o insanlar, belki çok incindiler, yaralarını saracak kimse olmadı çevrelerinde, insanlardan uzaklaşmayı seçtiler, insanları soğutmayı, tek başlarına ağır ama güçlü adımlar atmayı, boş vakitlerini de standart hobileriyle geçirmeyi tercih ettiler.
Tercih olarak başlayan yeni değişikliklerse bir süre sonra hayatlarının vazgeçilmezi olup, insanın insana ihtiyaç duyduğu belli başlı zoraki durumlar haricinde, aslında eğlenme adına hiç kimsenin kimseye, özellikle de “Onların” hiç kimseye ihtiyaçları olmadığını anlamaları sonrasında kalıcı bir hal alıp, insandansa bir kitabı, oyunu, filmi, diziyi hatta bir oyuncağı, resmi tercih ettikleri alışkanlık evresine kadar gitti.
Bir insan, hobi edinebilir, evet o konuda lafım yok, çokça değindim hatta bu meseleye. Peki bir insan, neden bir insandansa bir cansız eğlence aracını tercih eder ki?
Bununla ilgili konuşmak istiyorum biraz.
CANSIZ BİR NESNEYİ NEDEN SEÇER Kİ İNSAN:
Cevabı çok basit; Çünkü onlar bize ihanet etmez.
Oyunlar tarafından aldatılmayız. Kitaplar bizi yüz üstü bırakmaz. Filmler hep heyecan yaratır. Diziler devamına dair merak uyandırır.
Yeni bir insanı önce kazanıp, daha sonra kaybetmektense sıfırdan bir oyunu indirip onu oynayıp, bitirdikten bir süre sonra yeni bir oyuna geçmek, çok daha iyi ve tatmin edici oluyor. İnsanlar hep bir şekilde hayal kırıklığına uğratıyor, yapmam diyor ama yapıyor, etmem diyor ediyor, oysa onlar, onlar öyle mi, hangi kitabı son sayfasına gelmeden, kitabın isteği üzerine bıraktık ki?
Ben cevap vereyim mi? Hiçbir kitabı. Zira kitap, onu okumamızı hep ister, öğrenmemizi, olayları bir ekranın ardından izleyip olanı biteni öğrenmemizi, tepkilerimizi, yanında içeceğimiz çayımızı kahvemizi ister.
Kahveyi çikolatayı boğazımıza dizip bizi bırakacak halleri yoktur ya.
İnsanların bazı tercihleri “Asosyallik” olarak yorumlanabiliyor lakin durumun bu düzeyde olmadığının çoğumuz farkındayız diye düşünüyorum.
Bir açılsa herkesten daha sosyal olacak insanları genelde ortamlarda görmeyiz, sessiz sakin bir köşede oturuyordur onlar kendi halinde, hep yaptığı şeylerle ilgileniyor, hobilerinin tadını çıkarıyordurlar.
İnsanların anlamadığı nokta ise şu, her insan bar kafe gezmeyi veyahut aktif bir gece hayatını seçecek diye bir kaide yok.
Evet, büyük bir çoğunlukta bu bahsettiğim tercih meselesindeki evcimen seçeneğini seçip, kendisini kendisi sayesinde, bir kitap, oyun, dizi ya da resim çizerek, yazı yazarak tatmin eden, o şekilde eğlenen ve hayattan yine aynı dozda, dışarıda bir barda bira içmişçesine, kulüpte dans etmişçesine eğlenebilirler, gayet standart ve kaliteli bir yaşam olur yine pek bir şey değişmez neticeye giden yolun sonunda, yüzler gülüyorsa sorun yok demektir.
Herkesin eğlence, gece hayatı anlayışı farklı, benimkinden örnek vermem gerekirse ben akşam saati motosiklet ile şehir içi gezintisine çıkıp, o günü sahilde veya bir tepede, kendimle ettiğim bir sohbetin ve bolca düşündüğüm saatlerin ardından evimde, yatağımda sonlandırdığım günleri çok özledim, yayan olarak halletmek biraz zor oluyor elbette ama yine de eğlenceli, insanın kendini eğlendirebilmesi konusunda birçok seçenek mevcut ve biz bu doğrultuda sürekli yeni eğlence araçlarını keşfederiz, kim bilir daha bilmediğimiz ne kadar etkinlik var bu denli güzel vakte yol açacak olan.
YALNIZ DA DÖNER BU KERVAN:
Kitapların/oyunların/dizilerin/filmlerin türleri vardır, resimler farklı alanlara ayrılır, bir insan şiir de yazabilir düz yazı da öykü de zira roman veya novella da.
Nitekim aynı şekilde bowling ve okey/tavla da bir seçenek, halı sahada top oynayıp, beton sahada basket atışı yapmakta.
Seçeneklerin bu denli bol olduğu eğlence imkanları içerisinde neden her insan aynı şeyi yapsın ki ya da neden bu seçeneklerden birini yaparken yanında birine ihtiyaç duysun ki.
Büyük çoğunluğu tek başımıza da yapılabileceğimiz etkinlikler. Oysa bazı insanlar değil bu etkinlikleri tek başlarına yapmak, tek başlarına bir yerde yemek dahi yememeyi seçiyorlar.
Bakın, seçiyorlar diyorum, çekiniyorlar ya da korkuyorlar değil, öyle olan insanlara lafım yok nerede mutlu yiyeceklerse orada yesin içsinler. Öyle yerlerde grupça yemek yemeye alışmış olan, grubundan yoksun olduğundaysa aç kalmayı ya da alıp yolda elde yemeyi seçenlere birkaç kelime bir şey söylemek istiyorum.
Neden böyle yapıyorsunuz? Arkadaşlarınız sizin kimliğiniz mi? Ya da tek başınıza bir şey yediğinizde size küsüyorlar mı? Bakın, karnınız açsa eğer bir yerden bir şey alıp, onu hızlıca yiyip kalkabilirsiniz, bu nefes almak kadar sıradan bir durum. Tek görünmek istemiyorsunuz orası bariz, lakin inanın bazen fırtınaya yalnız yakalanmak gerek, tek başınıza eğlenmeniz gerek, adeta şartlamışsınız kendinizi, tek başınıza olmayacaksınız diye.
Gerçi sahi, insanlar şartlanmışlar gibi buna dimi?
ŞARTLANIŞLAR:
“Yalnız oturma lan, yalnızlık kötü, gel biraz bizimle sohbet et” diye diye yalnız olduğumuz akşamların çoğunda arkadaş, aile ortamlarımıza geri döndürdüler bizi. Cidden insanlar kendilerini öyle bir şartlamış ki yalnızlığa karşı, diğer insanları da uzak tutmaya çalışıyorlar yalnızlıktan.
Halbuki öyle olmaz ki kişinin yalnız kalıp bir şeyleri derinlemesine düşünmesi, ona göre mantığı ve kalbi arasında ki kararlarının orantısını ayarlaması lazım. Aksi halde işimiz yaş, en ufak zoraki yalnızlıkta afallar ve yıllar öncesinin dertlerini masaya yatırırken buluruz kendimizi.
Bazı insanlar da işte kendini yalnızlığa şartlar, kitaptan, filmden, oyundan zevk alır, insanlara karşı buzdağı kesilir, yanına bir yabancı yaklaşınca da üşümeye başlar sırf bu yüzden bazı insanlar yanımıza geldiğinde “Burası soğuk mu oldu” der ya zaten.
Kendini insanın, yalnızlığa şartlaması da ayrı bir mevzudur, o noktadan sonra geri dönüş çok zordur zira bazı insanlar asla dönemez. Yalnız kalırlar bir ömür boyu.
SAYGI DUYULASI SEÇİMLER:
Önyargıları bir kenara bırakıp, insanların seçimlerine saygı duymayı öğrenmeliyiz, bir kişi kendini istediği kadar diziye başlatabilir, gün boyunca bilgisayar/konsol başında oyun oynayabilir, film ve kitap uğruna bir dünya para harcayıp, kafein bağımlısı olabilir.
İstediği dine mensup olup isterse hiçbirine de inanmayabilir. Bireysellik dediğimiz kavramdan Müslümanlıkta bile bahsediliyor “Dinde zorlama yoktur.” Cümlesini içeren bir ayet yazılıyorken, biz neden bir insanın yaptıklarına karışmak istiyor, onları yargılıyoruz ki?
Alt tarafı bir kitap, oyun, spor dalı, kıyafeti giyim kuşam.
Cevabın aslı da bunda ya zaten.
İNSAN İNSANA KARIŞTIĞI İÇİN:
İnsan insandan soğuyor ve diğer alanlarda vakit geçiriyorsa sebebi insan insana bu denli karıştığı içindir. Ret cevabını alacağından o kadar emin ki mesela gidip de sevdiği kıza açılamıyor birçok genç. Onun yerine bir aşk romanı okuyup, kendini o hikayeyi yaşamış gibi saymayı yeğliyor. Acılardan kaçıyor bazen bir çocuk, gerçek dünyada her istediğini yapamadığı için oyunlara olan ilgisini arttırıp o alanda aktif olmayı seçiyor.
Arkadaş grubu olmayan birisi elbette bir diziyi kendi başına izleyip basketi kendi başına oynuyor. Kahvesini kendisi yapıp sigarasını kendisi yakıyor.
İnsan insana bu denli karıştığı için insan da kendini yalnız bırakmayı seçiyor, yalnız diyemeyiz gerçi, desek de yalnızlığı unutturacak şeylerle yalnız kalmak, insana çok iyi geliyor sahiden.
Boş değil de dolu veya yarı dolu bir vakit geçirmek.
Bir romanı bitirmek mesela, başka bir hayatı yaşamak değil midir?
Oyunu bitirmek ise zafer kazanmaktan farksız, dizi ve filmlerde romanla aynı örneği alabilir, her biri yeni bir hikaye yeni bir dünya demektir.
Bazı insanlar, yalnızca tercih eder, sebepsizce, yönelten bir etken olmadan.
Tercih meselesi dememin en büyük sebebi bu.
İnsanlardan soğumasalar bile yalnızca tercih ederler, bir insanda bulamadıklarını oyunun piksellerinde bulup, yaşayamadıkları arkadaşlık ortamını kitaplarda okuyup filmlerde izlemek hoşlarına gider. Onlar adına sevinir onlar adına üzülür yeri geldiğindeyse sinirlenirler.
Benimsemişlerdir artık ve bu yüzden tekrar dış dünyaya dönmek istemezler.
DİYORUM Kİ:
Bazen diyorum ki insanlar bu denli yargılayıcı, eleştirici olmasa acaba dünya nasıl bir yer olurdu, önyargı diye bir şey hiç var olmasa mesela?
Biri birini gördüğünde yüzünü ekşitmese, onu normal biriymişçesine görebilse. Garipsemese sınıf arkadaşının ona olan bakışlarını, iyimser ve sevgi barındıran bir gülümseme eşliğinde onun dünyasını birkaç saniyeliğine güzelleştirse.
Kitaplar ve oyunlar ise bir yaşam şartı, kuralı değil de yaşama güzellikler katan ufak çaplı hobiler olarak kalsalar.
Yalnızlığa hiç gerek kalmayabilirdi o zaman, birinin yanındayken de tüm özgürlüğümüzle düşünebilirdik. Yargılanmadan, hevesimiz kırılmadan, bir şeyleri söylediğimize pişman olmadan.
Kim bilir.