“Bir elin nesi var iki elin sesi var” deyimini kanlı canlı yaşatan iki kardeş Coen’ler. Yönetmen ve senarist olarak ayrılıyor diye bilsek de birçok yapımın her alanında ortak iş birliğindeler.
Sinema dünyasına kalıcı izler bırakan, bağımsız ruh ve yeraltı edebiyatını ustalıkla harmanlayarak enfes bir kariyer biriktirdiler arkalarında.
Coen kardeşlerin sinema kariyerindeki ilk önemli yapıtları, Sam Raimi’nin efsane filmi Şeytanın Ölüsü’nde ki kurgu asistanlığı ile başlar.
İlk uzun metrajlı filmleri Kansız’ı çekmek için en büyük desteği Sam Raimi ve Bruce Campbell tarafından alırlar.
Sinema tarihinin en kült filmlerine imza atan, seyirciden eleştirmenlere kadar ağız sulandıran bir yaratcılığa sahip Coen kardeşler.
Coen Kardeşler Nereli?
Joel Conen, 29 Kasım 1954’te, Ethan Coen ise 21 Eylül 1957’de doğdu. Yönetmen koltuğunda Joel Coen yönetmen ve senaryoda Ethan Coen’in yer aldığı, sinema dünyasına kalıcı eserler bırakan iki kardeş; Minnesota’nın banliyösü olan St. Louis Park’ta büyüdü.
Çocukluklarından gelen sinema tutkunluğu, Joel Coen’in komşularının çimlerini keserek paza kazanması ve bu para ile aldığı 8 mm.’lik kamera ile başladı. Ethan Coen ile beraber mahalledeki çocukları oynatarak film çekmeye başladılar.
Coen Kardeşler Neden Ayrıldı?
30 yılı aşkın süredir benzersiz filmografi inşa ederek her birimizin aklına kazınmış filmlerin mimarı Coen Kardeşler için bambaşka bir sayfa açılıyor.
The Tragedy of Macbeht ile kardeşlerin yolları ayrıldı. Joel Coen’in tek başına yazıp yönettiği ilk film olarak da The Tragedy of Macbeht yerini aldı.
İkilinin ayrılığı ile ilgili, uzun süredir beraber çalıştıkları besteci Carter Burwell bir açıklama yaptı. Ethan Coen’in film çekme konusunda motivasyonun bulunmadığı, anlatılabilecek en kolay dille “istemediği” için sektörden ayrıldı. Fakat daimi bir emeklilik mantığıyla hareket edilmediği de bir gerçek.
2019’da Los Angeles Times’a röportaj veren Ethan Coen, bir müddet için film sektörüne ara verdiğini, sahne prodüksiyonları gibi farklı alanlara yönelme isteğinin olduğunu belirtti.
Mutlaka İzlemeniz Gereken Coen Kardeşler Filmleri
Sinema tarihinin en kült filmlerine imza atan, seyirciden eleştirmenlere kadar ağız sulandıran bir yaratcılığa sahip Coen kardeşler.
Gelin Coen kardeşlerin en iyi filmlerine yakından bakalım;
The Big Lebowski (1998)
Coen kardeşlerin en iyi filmlerinden biri olduğu şüphesiz. Diğer bir şüphesiz konu ise The Big Lebowski’yi bir kere izledikten sonra ikinci ve üçüncü kez izlemek istenmesi.
Coen kardeşlerin diyalogları, aktörlerin inanılmaz performansı ile şekillenen The Big Lebowski, karizmatik ve kesinlikle hafızalardan silinmeyecek karakterlerle örülü.
Sinema tarihinin en vurdumduymaz karakteri The Dude ile tanışmamıza vesile olan bu şahane yapım, Coenler’in en başarılı komedilerinden biri. “White russian” ile derin bir bağı olan ve elinden asla düşürmeyen, aylak ve işsiz, bezgin bir adamın yok yere başına açılan işleri izliyoruz.
İsim benzerliği nedeniyle iki gangsterin, evindeki değerli halısına işemeleri Lebowski’yi öfkelendirir ve onu eğlenceli bir maceraya sürükler.
Inside Llewyn Davis (2013)
Aksilikler silsilesiyle gelen, bir anda güldürürken bir anda derin düşüncelere daldığınız fakat bu durumun filmin geneline yayılmadığı muhteşem bir yapıt. 2013 yılında Cannes Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü ile dönen, Coen kardeşlerin yazıp yönetmesine rağmen onlara ait en az ögenin bulunduğu filmdir.
Yakın zamanda arkadaşını kaybeden ve folk müzik yapan Llewyn Davis’in hikayesini anlatıyor. Yakın dostunu kaybeden Davis bünyesinde derin bir şok ve içinde yüce bir acı hisseder. Arkadaşının kaybıyla, psikolojisinin değişme sürecine odaklanılıyor. Film içerisindeki bunalımlı hali ile arkadaşının ailesi ile arasında olan, varlığı görünmeyen bir bağ; arkadaşının onun için ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.
Barton Fink (1991)
Coen kardeşlerin ilk büyük filmi Barton Fink, senaryo dersi olarak işlenmesi gerekenler niteliğinde.
Broadway’de başarılı olan Barton Fink isimli bir oyun yazarının, film senaryosu yazmak için Los Angeles’a çağırılması ve burada kaldığı süre zarfında yaşadıklarını konu alıyor film. Klostrofobik aynı zamanda da sıcak otel odasındaki yazma mücadelesi vermesi, bu sıkıntıyı yaşamasını izliyoruz.
Gözlerimizin önünde Holywood’u rencide ediyorlar (!) Holywood’u alaylı biçimde ele alarak, cehennemvari bir atmosfere dönüştürüyor film. Her şey tamammış gibi bir de Fink’in deli bir komşusu var; Charlie Meadows, sinema tarihinde yazılmış en iyi karakterlerden biri olduğu da söylenebilir.
Film hafızalarımızda zaten enfes bir yere otururmuşken bir de “Are you in pictures?” repliğiyle postmodern anlatının şiirsel formunu sunmakta. Kurgu mu gerçek mi gibi kavramları irdelerken buluyoruz kendimizi.
Coen kardeşlerin filmlerini ararken, Barton Fink’i Netflix’de bulabilirsiniz.
No Country for Old Men (2007)
Coen kardeşlerin en iyi filmlerinden biri. Yalnız filmseverler tarafından değil Akademi’den de aldığı ödülle bastırarak dile getirebiliriz. 2008 yılında düzenlenen Akademi Ödül Töreni’nde “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” dahil olmak üzere 4 ödülle eve dönen bir başyapıt.
Ava çıkan Llewelyn Moss kendisini olmuş da bitmiş bir katliamın tam ortasında bulur. Uyuşturucu işinin karşılığı olan paraya dokunulmamıştır. Dokunulmayan parayı Moss alır fakat kolay kolay onun olmayacaktır bu para. Paranın peşinde olanlar, Moss’un da peşine düşecek haliyle hem de Anton Chigurh adlı soğukkanlı bir katil takarak.
Amansız bir kovalamacaya tanıklık ederken, Coen kardeşlerin dokunuşlarıyla hayatta kalma mücadelesi olarak adını sinema tarihine mıhlıyor.
The Man Who Wasn’t There (2001)
Daha önce böylesini bu şekil bir lezzet ile izleme fırsatınız olmadı. Yalnız orada değil, hayatta dahi olmayan, sıradan bir adamın huzurla kendi sonuna ilerleyişi izliyoruz. Hem de karakter iç sesi yardımıyla, roman estetiğinde.
Ağzından sigarası düşmeyen Ed, filmin karizma mertebesini tırmandırıyor. Coen kardeşlerin filmleri kara mizahın nirvanası deneyimletirken, The Man Who Wasn’t There açık ara en kara filmi. Mizah unsurlarıyla dolup taşsa da giderek kararır ve beyaz ışıkla sonlanır.
Fargo (1996)
1987’li yılların Minnesota’sında yaşanmış gerçek bir hikayeden yola çıkarak kurgulanan Fargo, çoğu sinemaseverin “En İyi Coen Kardeşler Filmleri” listesinde kendisine muhakkak yer bulmuştur.
Kayınpederi Wade Gustafson’un araba satış mağazasında satış müdürü olarak görev alan Jerry Lundegaard art arda yaptığı hatalar dolayısıyla mali açıdan sorunlarla karşı karşıya kalır. Mali sorunlardan kurtulmak için farklı bir yol izleyerek; Gaear Grimsrud ve Carl Showalter adlarındaki iki suçlu ile karısını kaçırmaları üzerine anlaşır. Peki suçlular fidyeyi kimden isteyecek? Her zaman pastanın büyük payını alan sevgili kayınpederden elbette. Teoride plan tıkır tıkır işleyecekken eyleme geçildiğinde her yeni adımda kan dökülüyor tabii.
Miller’s Crossing (1990)
Mafya türünde hiçbir film, The Godfather mertebesine ulaşamadı. Aynı dönemlerde yanına yaklaşamayan bir diğer film de Coen kardeşlerin yazıp yönettiği Miller’s Crossing’dir.
Coen kardeşlerin tür olarak en farklı yapımı olarak değerlendirilen film, sadece mafya türünde filmlerde değil sinema tarihinde de adını zirveye yazdırmayı başarmış.
Çete savaşının merkeze alındığı film, gangster Leo ve onun yardımcısı Tom’un etrafında dönüyor. Bir başka gangsterin isteği üzerine bir adamın ölmesi gerekir. Fakat bu ölüm; yasak aşkların, ihanetlerin ve entrikaların doğurduğu engellerle karşılaşır.
En iyi film ve dizi önerileri yazılarıma profilimden ulaşabilirsiniz. Takip etmeyi unutmayın.