Fark ettim ki çok uzun zamandır konuşmuyorum. Eğer canımı acıtan bir konuysa mevzu hele ki.. Birilerine bir şeyler anlatma derdim bitti sanki ya da ne bileyim bütün iyi niyetimizi söküp aldılar bizden. Biz bile çoğu zaman kendimizi tanıyamıyoruz maalesef. Dudaklarımızdan önce gözlerimizin ışıltısı ile bile mesaj verebilirken şimdiler de sadece uzağa dalıp gitmelerin insanı olmuşuz.
Önceden sırtımızdaki en ufak kuluncu, saç diplerimizdeki teri, ayak tabanlarımıza giren en ufak karıncalanmayı dert eden bizler şimdilerde acıyı bile hissetmez olmuşuz. Ruhlarımız çelik yelek giymiş sanki. Bir şeyleri açığa kavuşturamamanın vermiş olduğu yorgunluk veya karşımızdakinin kafasına giremememin vermiş olduğu bıkkınlık belki de bizi bu raddeye getirdi bilemiyorum. Sadece acıyı değil artık hiçbir duyguyu yoğun olarak hissetmiyoruz bence. Kıyameti koparacağımız şeyleri sineye çeker olduk. kırılmıyoruz ancak bağışlayamıyoruz da içimizde.
Kimsenin kimseyi fark etmeyişi bizi alıkoyan bence. Yine aynı yerdeyiz çıkmazda. Yine aynı saatlerdeyiz dokuzu yalnızlık geçiyor. Yine aynı şeyleri düşünüyoruz; ne zaman özümüze döneceğiz?
Hiç bir şey olmamış gibi hayatıma devam etmek etime kemiğime işledi. Yorgunluğu damarlarımda hissedebiliyorum artık. Ne zaman içsem şu çayı hep soğuk. Ne zaman ayaklarımı uzatsam şu koltuğa ağrılarım hiç dinmiyor. Bir yerlerde bir şeyler hep eksik. Her ayağa kalktığımda yükseleceğimi düşünürken tekrar tekrar düşüyorum. Düşmekten yorulmadım ama her ayağa kalkmanın yeni bir umut penceresine açıldığını düşünerek baktığımda dışarıdaki gri bulutları dağıtamamış olmayı görmek kocaman bir sızıya dönüştü içimde. Bize küçük bir manzarayı bile hor gördüler sanki. Sürekli duvarlara bakmamızı istiyorlar nedensizce. Bu hayatın kendi akışının da bir anayasası belli bir kanunu var mı bilmiyorum ama belli ki cezalandırmak istedikleri var.