Tam tamına 8 yaşımdan beri en büyük hayalim yazar olmak.
Bir gün bir kırtasiyede gezinirken annem elinde “Yazar’ın seyir defteri” yazan bir kitapla geldi. Ve bana “Yazar olmak ister misin?” diye sordu.
O günden bugüne en büyük hayalim adımın yazılı olduğu kitapların olması.
Daha önce wattpad gibi sitelerde amatör hikayelerimi yayınladım ama, hiç birini 100 kişi bile okumadı.
Çok fazla bir isteğim yok sadece hikayelerimden birinin en azından birinci bölümünü okumanız.
Umarım buda koskoca intenret sitesindeki yüzlerce blog içerisindeki görünmeyen ufacık hikayelerden olmaz.
Normalde ondan fazla projem var. Ama bunların ya üçünü yada dördünü yayınlarım.
Tamam o zaman tamamlanmış kısa bir hikayemden başlayalım.
OKULDAKİ KARANLIK
- BÖLÜM
Berbat bir alarm sesiyle uyandım. Ve hayattan bezmişçesine kalktım. Normal bir yatılı okul günü olacağını düşünerek alarmı kapattım.
Ah ismimi söylemeyi unuttum. Ne kadar salağım ya… Normalde tüm kitaplarda ilk önce başrol kendini tanıtır değil mi?
Neyse, ben Nisa bir buçuk yıldır bu yatılı okulda okuyorum. Şuan Lise 3 deyim.
Her şeyin başladığı o günü adım gibi hatırlıyorum. 27 Kasım, günlerden ise sanırım Çarşambaydı.
Kızları uyandıracaktım ama saat daha erkendi. Bugün bir deneme sınavım olduğundan dolayı alarmımı bir saat önceden kurmuştum.
Bu deneme sınavı için çalışmam lazımdı. Evet biraz ineğim ama bunda bir sakınca görmüyorum.
Kızları da tanıtayım deniz mavisi gözleri ve sapsarı saçları olan Alara, parıldayan simsiyah saçları ve zümrüt gözleri olanın adı da Beray, Kumral saçlı yemyeşil gözleri olanın adı da İrem.
Hepsinin bende ayrı bir yeri vardı.
Neyse işte sınıfa gittim ve sınıf bomboştu.
Yani dersin başlamasına bir saatten fazla vardı, normaldi.
Tahminen yarım saat boyunca kitabın başından kalkmadım. Keşke biri gelse de sohbet muhabbet falan derken ders çalışmasam diye düşünüyordum.
Yarım saatin ardından Doğa geldi. Kendi aramızda ona dodi diyorduk. Sapsarı saçları ve zümrüt yeşili gözleri vardı.
Sınıftaki kahve saçlı ve gözlü olan tek kız bendim. Sıradanız işte. Neyse dodi yine aşk dolu sözleri olan bir müzik açıp sınıfta dans ediyordu.
Ders çalışmama rağmen sinirlenmiyordum. Nedensiz bir şekilde hoşuma gidiyordu. Müziğin gücü işte
Madem seni çok istiyorlardı
Öylece ortaya koymasalardı
Bu iç sesim. Biraz dayanılmaz olabiliyor ama alışırsınız…
Her neyse gerçek dünyaya dönelim.
Sonra sınıftan bir kaç kişi ve bizim kızlar geldi. Bir saat çalışmanın sonunda zil çaldı ve hoca bize deneme kitapçığını verdi.
***
Denemeden çıktık ama tam bir felaketti.
Affedersiniz sınav gerçekten bok gibi geçmişti.
Sınıftaki bazı kızlar sınava sövmeye tuvalette gitmişti.
O ne soruydu ya?
İç ses bari kitapta karışma ya!
Evet içimde bir ses var ve ben ona cevap veriyorum. Ve hayır, deli değilim.
Neyse saat on ikiyi geçtiğinden yemekhaneye gittik.
Yemekte brokoli bulgur pilavı bide sebze çorbası vardı. Ben hiç birinden yemedim ama kızlar sadece bulguru yedi. Yemekten sonra gidilmesi yasak olan ama bizim yine de gittiğimiz konferans salonunda saklambaç oynadık. Ama dışarıdan sürekli garip sesler ve çığlıklar duyuluyordu.
“Bir şeyler oluyor galiba” dedi Beray korkak bir sesle.
Hadi canım
“Gidip bakalım” dedi İrem bilmiş bir şekilde. Tam dışarı çıkacaktık müdür ve müzik hocası gelip etrafa bakınıp gittiler. Bizi azarlamalarını beklerdim.
“Nisa saat kaç?” dedi Alara.
“Elli yedi geçiyor”
“Eyvah geç kaldık” dedi. Ve koşmaya başladı.
Evet ders elli geçe başlıyordu. Koşa koşa sınıfa gittik. Nefes nefese geldiğimiz de dersin tarih olduğunu fark ettim.
Aslı hocadan özür dileyip yerlerimize geçtik.
Dersin tarih olmasına şükrettim. Başka bir hoca olsa 7 dakika geç kaldığımız için bizi disipline gönderirdi.
Neyse hoca ders anlatıyordu ama düne göre biraz daha gergin ve mutsuzdu. Tarih dersine ne kadar eğlenceli hale getirebilirse o kadar eğlenceli anlatmaya çalışıyordu fakat bugün gözlerinden bir şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Bizim kızlarda kağıttan mesajlaşıyorlardı. Ben katılmıyordum çünkü kimsenin sevmediği tarihi seviyordum.
Evet tarihi seviyorum lütfen garipsemeyin.
Ama dediğim gibi hocanın gözlerinden bir şey olduğu anlaşılıyordu.
Ayrıca üç kişi de derste yoktu. Ve bütün sınıf bir şeyler biliyormuş gibi gergindi. Son bir kaç dakika kala Ortaokul bağırarak çıkmıştı.
Gerçekten bir şeyler oluyordu.
Allah’ım bir gününü anormal bir gün olacak diye düşünüp geçirme ya. Yeminle bezdim.
Teneffüste bir şey olmuş mu diye konferansa gitmiştik ama kapı kilitliydi. Kapıda da böyle Amerikan filmlerindeki polisler olay yerine şerit çekerler ya, öyle bir tane şerit çekmişler.
Üstünde de “GİRİLMEZ” yazıyor. Sanki istesek girebileceğiz.
Çok tuhaf
Daha da tuhafı ne biliyor musun iç ses, içeride öğrenciler var. Kürsüde de müdür bir şey konuşuyor.
Aklımda bir sürü soru dolanırken bir üst kattan ağlama sesi gelmişti.
“N’oluyo lan” diye mırıldandı Alara .
Ama üst kat yani 6. katta kimse girmemişti daha önce temizlikçiler bile orayı temizlemiyorlardı. Ne zaman sorsak konuyu değiştiriyorlardı.
Şimdi ise ağzımıza daha yerleşmemiş olan 6. kattan bir ağlama sesi geliyordu. Sanırım bir kız ağlıyordu. Oraya hangi salak neden ve niçin girmişti. Aklımız karışmıştı.
***
Beray sanki bir şeyler biliyormuş gibi bize soğuk davranıyordu. Alara’da öyle. Ben her zaman olduğu gibi bir b*k anlamamıştım. Alara Beray’ı başka bir sınıfa doğru bilgilerdir. Gizlice onları dinlemeye çalıştım ama nafile. Sadece Alara’nın “bu olaydan bahsetme” demesiydi.
Alara’yla yakın arkadaştık ne olduğunu bana normalde söylerdi. Konuştuktan sonra Alara sınıfa doğru koştu. İrem ben ve Beray birbirimize bakındık ve zil çaldı.
Ders yine Tarihti. Dersin son beş dakikasında yan sınıftan “pat” diye bir ses gelmişti.
Tarih hocası da dahil bütün hocalar ders verdikleri sınıftan çıkıp yan sınıf yani 11/B ye koştu. 11/B’nin duvarı çökmüştü. Duvarın altında bir kişi vardı, kanlar içerisindeydi ve sınıfın diğer üyeleri de o kişiye bakıyordu. Sadece bir tanesi duvarın oraya çökmüş ağlıyordu.
Erkeklerde ders boş diye sınıfta uzun eşek oynuyordu. 11/B disipline gitti. Neden olduğunu bilmiyorum herhalde ne yaptılarsa duvarı çökertmişlerdi. Sonra zil çaldı.
Teneffüsün ortasında bütün hoparlörlerden müdür yardımcısı bir duyuru yaptı.
Teneffüsün ortasında bütün hoparlörlerden müdür yardımcısı bir duyuru yaptı;
“LÜTFEN HERKES KONFERANS SALONUNA”
Bütün okul işi gücü bırakmış konferans salonuna doğru koşuyordu.
“Konferansa gitmesek” dedi Beray.
“Bence de bizim yere gidelim orada bizi bulamazlar” dedi Alara.
Bizim yerin ne demek olduğunu ilerki bölümlerde öğrenirsiniz. Neyse Alara ve Beray bir tane grubun dansını yapıyorlardı ve bizde ayıp olmasın diye alkışlıyorduk.
Kısaca takılıyorduk. Her şey yolunda giderken bir duyuru geldi,
“11/A ‘dan Nisa ***** , Beray ****** , İrem *** ve Alara **** konferans salonuna
2. Bölüm
“Gitmeli miyiz?” Alara’nın sorusuna anında cevap verdim.
“Başka bir şansımız yok gibi görünüyor.”
Mecbur bir şekilde konferansa görünmeden gittik.
Ama biz geldiğimizde herkes dağılmaya başlamıştı. Konferans salonundaki herkese ne olduğunu sorduk fakat bize hiç yardımcı olmadılar.
Az önce çıktığımız merdivenleri inmeye başladık ve sınıfa geldik.
Bu seferde ders edebiyattı.
Bütün sınıfa ne olduğunu sorduk bilmediklerini söylediler.
Ama yaşan söyledikleri anlaşılıyordu. Çünkü dersi hiç bir zaman yapmadıkları bir şekilde dinliyorlardı.
Yani sınıfta edebiyat seven hiç kimse tanımıyorum açıkçası.
Bir anda “Güm” diye bir ses geldi. H ocada dahil herkes sınıftan koşarak çıkmaya başladılar.
Beray “Hadi kostüm odasına(!) “diye fısıldadı. Başka bir çaremiz olmadığı için kafamızı salladık.
Zaten düşünecekte fırsatımız yoktu.
Bu arada kostüm odası konferans salonunun yanındaki küçük bir oda.
Genelde bizim erkekler orada gizlice sigara içer.
Onun dışında kullanılmaz. Alara tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken bir ayak sesi geldi.
Ama öyle normal bir ayak sesi değildi. Kimse ayağını vura vura geliyordu. Sanki “Ben geliyorum” dermişçesine.
Ne olur ne olmaz maket ağacın arkasına saklandık. Ayak sesleri daha gür gelmeye başladı. Yani yaklaşıyordu. Kostüm odasının perdesini açtı ve etrafa bakındı.
Gelen müdürdü.
Maket ağacın arkasını açtı ama karanlık olduğundan bizi görmedi.
Korkudan kalbim duracaktı neredeyse.
Müdür geldiği an nefesimizi tutmuştuk gittiği an nefes almaya başladık. Birbirimize bakındık, ya yakalansaydık? Herhalde disiplinlik olurduk. Bir anda hoparlörlerden yine bir duyuru yapıldı. Tabi ki müdür yardımcısı söylüyordu yine;
” 11/B’den Melike Nar vefat etti. Kendisine maalesef okul duvarı çöktüğünden vefat etmiş bulunmaktadır.”
Kızlarla sadece birbirimize bakındık. ” Ya burası da üstümüze çökerse…N’oluyor ya çoklu deprem falan m-” derken arkamızdaki duvar çatlamaya başladı.
Alara’nın “Hay şom ağzını” dediğini hatırlıyorum.
Sonra duvar çökmeye başlayınca kaçtım. Kızlarda başka yönlere kaçtılar. Bir üst kat yani 6. Kattın kapısı açıktı.
Yani sayılır…Polisler bir şeyler konuşuyordu ve kapıda da yine aynı o “girilmez” yazan şerit vardı.
Tamam girmeyiz sanki Amerikan aksiyon filmindeymişiz gibi şunu asmayın ya!
Bir polise “N’oluyor” diye sordum.
Polis “Size söylemediler mi?” dedi çok ciddi bir sesle.
“Neyi?” diye tekrar sorduğum anda kapıdan bir kız “İMDAT!!!” diye bağırdı.
Polis soruma cevap veremeden diğer polisler gibi kapıya doğru koşmaya başladı.
Tam bende gidecekken polis “Sen burada kal” dedi.
Of niye bu kadar sıradanım ki başkası olsa net izin verirlerdi.
Bezmiş bir şekilde duvarın köşesine geçtim ve yere oturdum.
“Neden bu kadar önemsizim? Niye bu kadar sıradanım?” diye düşünüyordum.
Evet çok sıradansın Nisa, artık birazcık kendini göstermen gerek.
Bir kaç dakika boyunca o polise sövdükten sonra yanıma Alara’yla İrem geldi. Alara baya sinirli bir şekilde bağırdı
“Sen neredesin iki saattir seni arıyoruz. Beray ise ortalıkta yok. Yahu her yere baktık sanki yer yarıldı da içine girdi.”
“Bir saniye… Her yer derken nerelere baktınız?”
“Nasıl yan-“İrem Alara’nın sözünü keserek
“-2,-1,0,1,2,3,4 ve 5. katlar neden ki?”
” Benimle gelin”
Merdivenlere doğru yöneldim ve 6. kata doğru çıkmaya başladım.
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu
“6. kata…” dedim sanki çok normal bir şey söyler gibi.
Kapı şuan kapalıydı. Herhalde rüzgardan dolayı falan.
“Geri zekalı 6. kat açık mı?”
“Açık mı…”
Açık
Evet, ilk hikayemin ilk iki bölümünü yayınladım.
Sizce nasıldı?
Abi 1480 kelime yazdım hala kötü diyor.
Bari orta falan yaz be adam.
Neyse,sonraki blogta görüşürüz