BİR ÖĞRETMENİN NOT DEFTERİ

Fotoğraf sahibi: quangle (@quangle on Pixabay)

        Bir pazar günüydü. Göz kapaklarımı yavaş yavaş aralarken pencereden süzülen beyaz bir ışık gördüm. Acaba kar mı yağdı diye düşünürken büyük bir heyecanla yataktan kalkıp pencereye doğru yaklaştım ve dışarıya baktığımda büyük bir hüsrana uğradım. Kar yağmamıştı, sadece çok yoğun bir sis vardı. Neredeyse göz gözü görmüyordu. Karşımda sadece bembeyaz bir boşluğa bakıyormuşum gibi hissettim. Pencereyi açtım, kafamı pencereden dışarı uzattım ve sabahın ayazını tüm bedenimde hissettim. Hava gerçekten çok soğuktu. Buna rağmen kendimi pencereden alamadım. Şöyle bir havayı kokladım. Havada keskin bir duman kokusu vardı. İnsanı çocukluğuna götüren bir duman kokusuydu. Özellikle eski köy evlerinde ocaklarda yapılan gözlemeler, katmerler  ve bazlamaları hatırlattı. Ne çok severdim ocağın başına oturup bir yandan sacdaki ekmeğin pişmesini sabırsızlıkla beklerken bir yandan da ateşin önünde ısınmayı. O gözlemenin kokusunu, tadını hissedebiliyordum. Pencerenin kenarında öylece durmuş anılarıma dalmışken, bir anda bir titremeyle kendime gelmiştim. Pencereyi kapattım, içerisi biraz soğumuştu. Dışarıdaki temiz hava beni oldukça açıktırmıştı. Bir de bu anılar derken karnım zil çalıyordu. Bir an önce üzerimi değiştirip mutfağa gittim. Acaba kahvaltıda ne yesem derken aklıma peynirli gözleme geldi. Eee sabah sabah yiyecek içeçekli hayallere dalarsam olacağı buydu. Çayımı demledim, gözlememi yaptım ve pencerenin yanındaki masaya oturup iştahla kahvaltımı yapmaya başladım.  

          Bugün pazardı. Acaba ne yapsam; sinemaya veya tiyatroya mı gitsem yoksa kitapçıya gidip yeni kitaplar mı alsam ya da evde kalıp kitabı mı okusam. Ben böyle düşünceli düşünceli günümü planlarken çalışma masamda okumam gereken sınav kağıtlarını farkettim. Kendi kendime dedimki: “bugün gezmenin sırası değil önce yapman gereken işleri bitir.” Ahh… Ah ben öğrencilerimi tek bir puanla değerlendirmek yerine onların sınıf içi performanslarını; iletişim becerilerini, konuyla ilgili yaptıkları yorumları, sordukları sorulara göre notumu vermiştim. Doğru duydunuz sordukları soruları dedim. Çünkü öğrencinin öğretmenin sorduğu sorulara doğru cevap vermesi kadar soru sorması da önemlidir. Eğer bir öğrenci soru soruyorsa, o derse karşı ilgisinin ve merakının arttığını gösterir. Soru sormak, sadece konuyu anlamadığını değil o konuyu öğrenmeye ne kadar istekli ve meraklı olduğunu olduğunu gösterir. Kısaca cevaplardan çok sorular daha değerlidir. 

         Kendime bir kahve yaptım ve çalışma masama oturup sınav kağıtlarını okumaya başladım. Ben sınav kağıtlarını okumaya dalmışken telefon çaldı; uykulu ve yorgun gözlerle oturduğum sandalyeden kalkıp telefona doğru gittim, ahizeyi kaldırdım ve “alo” dedim. Konuşurken bir yandan şaşkınlar içerisinde elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyor bir yanda da yüzümde gülücükler uçuşuyor. O an benim için zaman durmuştu. Geçenlerde bir dergiye gönderdiğim yazım kabul edilmişti. Derginin bu ayki sayısı için yazımı yayımlayacaklardı. Çok mutluydum sanki dünyalar benim olmuştu. Telefonu kapattıktan sonra bir anda ne yapacağımı bilemedim. Acaba pencereyi açıp avazım çıktığı kadar bağırsam mı yoksa bir arkadaşımı arayıp sevinci mi paylaşsam mı diye düşünürken tekrardan telefon çaldı. Bu kez arayan çocukluk arkadaşım Burcuydu. onu uzun yıllar görmemiştim sadece telefonla görüşebiliyorduk. Taa İstanbul’lardan beni görmeye gelmişti. Bugün ne güzel bir gündü böyle. İki sevinçli haber almıştım ve bir üçüncüsüne de hayır diyemezdim. 

         Akşama doğru kapı çaldı. Burcu elinde küçük bir kutuyla kapının önünde bekliyordu. Kapıyı açtım kucaklaştık. Elindeki kutuyu salondaki sehpanın üzerine koyduktan sonra koltuğa oturdu. Öncelikle hasbihal ettik sonra bu kutunun içinde ne olduğunu sordum. Benim soruma karşılık kutuyu sehpanın üzerinden eline alarak, kutuyu ters çevirip içindekileri dökmeye başladı. Gözlerime inanamadım. Kutudan bir sürü fotoğraf, birkaç mektup ve geçmişe dair anılar çıkmıştı. Bugün uyandığımdan beri geçmişte yaşadığım anılarımı hatırlamam tesadüf değildi. Bir dumanla başlamıştım anılarımı hatırlamaya; demekki duman, gerçekten olacak olan şeylerin bir habercisiymiş. Hatta güzel ve mutlu haberlerin bir işaretiymiş. Ne çok fotoğraf vardı kutuda. Hangisinden başlayacağımızı bilemedik. Çocukluğumuz, gençlik yıllarımız o kutunun içindeymiş meğer. O kutunun içerisinde hatırlanmayı bekleyen koca bir hazine gibi bir gün açılmayı bekliyormuş. İnsan, acısıyla tatlısıyla yaşadığı onca anıları yad etmeyi sever. Bir bakmışsın ki geride kalmış onca hatırayı bir saatte yeniden yaşamışsın. 

“Zaman çabuk geçse de anılar eskimiyor.” 

Bahar Batak
Yazmayı, okumayı ve araştırmayı seven bir Tarih Öğretmeni
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Film Review: Bilal- A New Breed of Hero and His Brave Life Story

Film Review: Bilal- A New Breed of Hero and His Brave Life Story

Sonraki
sosyal medyanın iyi ve kötü yanları ve uzaylılar

sosyal medyanın iyi ve kötü yanları ve uzaylılar

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.