”Boş bir insansın! Hayal ettiğin sandığın kişi değilsin Asrın! Hayatımda gördüğüm en salak kişi sensin! Boşsun! Kendine tehlikelisin sen kendine karşı sabotajcısın! Aptal!”
Korunaklılar sınırına gitmesini umut ettiğim patika yolda sesli konuşarak ilerliyordum. Yorgunluktan tükenmiştim. Dizlerimde siyaha çalan morluklar oluşmuştu, ellerim zangır zangır titriyordu. O çok mutlu, çok güzel, çok zeki, çok birikimli sandığım ben, işte hiç bilmediği dikenlerle dolu patika dolu yolda, pis, yaralı ve bitik halde yürüyordu. Artık Kırmızı Hondam da benimle değildi. Neden? Çünkü o çok zeki sandığım kendim, kaçırıldığını ve tutsak edildiğini aylar sonra anlayabilmiş ve boktan bir kaçış planıyla evine dönmeye çalışıyordu. İşte zeka budur, analitik düşünme budur, plan yapma becerisi budur (!)
Beni çok sevdiğini düşündüğüm canım sevgilim manipülasyon hayranı Erdoğan da artık yoktu. Beni evimden, arkadaşlarımdan koparmış, bu sikik Uyanış’a kadar sürüklemişti. Tabii ki o çok zeki her şeyi sorgulayan kişiliğim her nedense Erdoğan’a tek bir soru yöneltmemiş, tıpış tıpış onun peşinden sürükleNmişti. Hah, işte bir zeka örneği daha!
Utanç duygusu. Boğazıma yapıştığını, elleriyle boynumu sıktığını hissedebiliyorum bu duygunun. Düşmanlarınızla nasıl baş edersiniz, başarılı olmak istemeyen akrabalarınıza nasıl davranırsınız, parayı nasıl katlarsınız gibi zırvalıkların cevapları kişisel gelişim kitaplarında vardır. Fakat, ”Kendinizin bir gerizekalı olduğunu keşfettiğinizde ne yapmalısınız” ya da ”Bir gün şerefsiz olanın siz olduğunu öğrendiğinizde kime gitmelisiniz” gibi konular kişisel gelişim boklarında asla yoktur. Kişisel gelişim kitaplarının eksiği budur, bizzat kitabı alanın, kendi ayağına dolanan bir salak olma ihtimalini hiç düşünmezler. Hiçbir kişisel gelişim kitabı ”Yapamazsın amına koyayım, bir boku beceremezsin. Bu yüzden kendini yormayı ve sürekli yanlış, dikenlerle dolu patika yola girmeyi bırak, dinlen ve gidip düzgün bir iş bul!” demez. Böyle bir kitap olsaydı, çoktan alıp okurdum ve Erdoğan’la hiç o masallara girmezdim.
Erdoğan’ın gece gizli yaptığı telefon konuşmalarını eğer süzme salak olmasaydım başka bir kadına bağlamazdım. Canım sevgilim Erdoğan, Rehber’den komutlar alıyor ve beni nasıl daha fazla uyuşturabileceğinin yöntemlerini öğreniyordu. Sprit’in vücudumu her geçen gün daha fazla terk etmesiyle gitgide söylenen sözlere itaat etmeye başlıyor, Rehber’in hayal ettiği o itaatkar, Sprit’siz ordusu için ideal bir asker konumuna düşüyordum.
Bunların hepsini ve daha binlerce detayı o kadar geç kabul ettim ki, kaçmakta dahi geç kaldım. Ben zaten acele edip her şeye ve her yere geç kalırım. Hayali bir atlı tarafından kovalanıp geç kalacağım korkusuyla koşup oraya buraya takılırım ve düşüp kendimi yaralarım. İnsan, kendi canına da geç kalmaz ki amına koyayım!
Pişmanlıklarımın arasından bir erkek böğürtüsüyle kendime geldim.
-Korunaklılar A timi, 24. asker! Kimliğini açık et, yürümeyi durdur!
Ne olduğunu anlayamadan adama baktım. Üniformalı, elinde J32 silahı olan bir askerdi. Ben daha ne demek istediğini algılamaya çalışırken havaya bir el ateş etti. J32 mermisi yeşil bir dumanla tepemdeki ağaca saplandı ve girdiği yeri eritti.
-Asrın! Adım Asrın! Uyanış’tan geliyorum!
Asker, Uyanış lafını sanki duymamış da vücuduna yemiş gibi aniden silahı tam alnıma doğrulttu. Ellerimi havaya kaldırıp diz çökerek beni öldürmemesi için Üstün Güç’e dua etmeye başladım. Askerle karşılaştığıma göre sınıra çok az bir mesafem kalmıştı ve kesinlikle şu an ölemezdim.
Askerin ardından diğerleri gelmeye başladı. J32 mermisiyle dolu bir Korunaklı timi. Evimi, güvenli yer haline getiren bu askerler şimdi bir Korunaklı olan beni öldüreceklerdi. Hepsi, sanki üzerimdeki pis Uyanış kokusunu almış gibi bana tiksintiyle bakıyorlardı. Rızam dışında Uyanış’a götürüldüğümü, Korunaklılar’a dönebilmek için ne badireler atlattığımı anlatacak vaktim yoktu. Yapacağım en ufak harekette alnıma bir J32 mermisi yiyebilirdim!
Ufak bir sessizlikten sonra içlerinden kırmızı üniformalı olan yanıma yaklaştı. Bana, silahının ardından bakarak yaklaşmaya başladı. Titreyen ellerimi havada tutmaya devam ediyordum. Aslında tam da şu an ölsem, yorgunluğum ve açlığım geride kalacaktı. Bir an için düşündüm ki, alnıma J32 mermisi yemek o kadar da fena değildi. Hayatta kalmak isteyen beynim, alnımı mermiden sakınmak ister gibi başımı aşağı eğdi.
-Korunaklılar A timi, 3. Komutan! Yüzüme bak! diye bağırdı ve adım atmaya devam etti.
Nefesimi tutarak yüzümü hafifçe ona doğru çevirdim. Her asker düşmanın darmaduman olan beynini görmek ister. Ressamların şöyle bir geri çekilip resimlerini incelemek istemesi gibi.
Denileni yaparak birazdan paramparça olacak yüzümü onun bakışlarına sundum.
Silahından gelen sesle gözlerimi kapattım. Artık o öldürmeye hazırdı bense ölmeye…