HAYAT MAHKEMESİ KARŞISINDA: ÇOCUK DAVACI

Kaynak belirtilmedi

 

İnsanoğlu doğar,yaşar,ölür süreç böyle devam eder. Ana rahmine düşen bebek o andan itibaren çevresiyle olsun annesiyle olsun bir bağ kurar. Peki bu bağ yaşamı boyunca devam eder mi?  Hayat şartları ailenin durumu bu bağı elbette etkiler.Bazıları şanslıdır bu bağ onu mutlu eder ve hayatına yenilikleri getirir.

Bazıları şansızdır.Çünkü ana rahminde kurulan o bağ dünyaya geldiği zaman kopar. Sadece anneden değil evden kopar,hayattan kopar.İşte izlediğim Kefernahum filmi bunun büyük bir kanıtıydı.Zein bu hayattan koparılma evresinde olan küçük yüreğinde kocaman duygular taşıyan birisiydi.

Onun içler acısı yaşamı, mücadelesi,çaresizliği insanda insanlığı uyandıran cinstendi.Sahi daha çocuk yaşta birinin bu hayata kafa tutacağına inanabiliyor musunuz?

Bizler inanmasakta Zein inandı kendine ve ailesine, sisteme,hayata kafa tuttu. Bunu yaparken kaybettiği ve fekadarlık ettiği birçok şey oldu. Bunlar:

  • yaşayamadığı çocukluğu,
  • hayalleri,
  • canından çok sevdiği kardeşi Seher ve yine kardeşlerine yapamadığı abiliği yapmaya çalıştığı bebek Yonas…

Kazandığı tek şey oldu davası oldu. O yüreğinin sesini vicadnı taş kesmiş içinde duygu barındırmayan çürümeye yüz tutmuş insanların ruhuna dokundu ve sesini duyurdu.

Fotoğraf sahibi: wjgomes (@wjgomes on Pixabay)

Bu film birçok yönüyle eleştiri barındırıyor. Çocukların çocukluğunu yaşayamadığını, yoksulluk, evlilik gibi birçok toplumsal meseleyi anlatıyor. Bunu anlatırken baş kahraman bir yetişkin değil, bir çocuk onun dünyasından onun gözünden bizler yaşadığı olayları izliyoruz.

FİLME BAKIŞ

Filmin ilk sahnesi sondan başa doğru ilerlemekte yani ilk sahnede bizler hakim karşısında tutuklu duran Zein’i görmekteyiz.Olaylar hakimin Zein’e niye burada olduğunu sormasıyla başlamaktadır. Kamera bu sefer Zein’in yaşadığı eve ve ailesine dönüyor.Zein’in annesi küçük yaşta evliliğe kurban edilmiş bir annedir. Tek amacı hamile kalıp çocuk doğrumak olan bu kadın çocuklarının geleceğini tayin edemiyor…

Bir sürü bakıma muhtaç ve aç çocuklar…. Baba da evden bihaber sorumluluk almayan baba vasfında olmayan biri.

Olaylar Lübnan’da geçmektedir. Anne ve baba çocukları sokağa salıp çalıştırıyor. Zein küçük yaşında birçok işi yapıyor. Aile onlara yardım eden maddi yönden güçlü insanlara mihnet ediyorlar.  Maalesef ki anne kendi kaderini kızı Seher’e de yaşatmak istiyor. Savunmaları ise kızlarının daha iyi bir hayatı olacaklarını düşünmeleri.

Fotoğraf sahibi: aamiraimer (@aamiraimer on Pixabay)

Filmin ilerleyen sahnelerinde Zein’in çalışması ve sürekli okula giden çocuklara bakıp imrendiğini görürüz. Asıl olayların patlamasına olanak sağlayan durumlar gelişir.Seher artık genç kız olma çağına gelmiştir. Seher regl olmuştur. Bu durumu fark eden Zein Seher’in başına bir şey gelmemesi için onun iç çamaşırlarını yıkar, pedlerini alır ve saklamasını ister.

Fotoğraf sahibi: Qazi Ikram haq (@Qazi Ikram haq on Pexels)

Her ne kadar iki kardeşte dikkatli olsa da bir gün o aile Seher için gelir. Zein durumu anlar ve annesine onların gitmesini istediklerini söyler. Annesi Zein’i dinlemez ve döver.Zein ise vazgeçmez. Kardeşini kurtarmak için onun birkaç eşyasını ve yanına bir miktar para alır. Sonrasında otobüsü ayarlamak için dışarı çıkar otobüs şoförü ile konuşur ve eve döndüğünde işler çoktan sarpa sarmıştır. Annesi Seher’i vermede kararlıdır. Ama hayat onları bir daha bir araya getirmemek üzere ayırır. Zein’in  kardeşi Seher ellerinden kayıp gitmiştir.

Yaşadıklarına dayanamayan Zein daha fazla evinde durmak istemez istemez ve evinden kaçar. Yolculuk sırasında bir lunapark dikkatini çeker. O lunaparkın olduğu yerde iner. Lunaparkı gezer ama içinde hiçbir hevesi yoktur oyuncaklara karşı. Tek derdi yaşamak, hayatta kalmaktır. Lunaparkın hemen hemen yanında pastanede kaçak bir kadın çalışmaktadır. Onunda hayat hikayesi işlenir. Zein’in bu kadın ile yolu kesişir. Rahil bir çocuğu ile ülkede kaçak yaşayan biridir. Çocuğundan ayrı kalmamak için sahte evraklarla hayatını idame ettirmeye çalışır. Zein’i yanına alır. Zein Rahil ve bebeği Yonas ile beraber yaşar. Çalışmaya giden Rahil bebeğini Zein’e emanet eder. Zein ve Yonas birbirlerine alışırlar.

Fotoğraf sahibi: Brett Sayles (@Brett Sayles on Pexels)

Rahil belgeleri için para biriktirmektedir. Aspro adında sahte evrak düzenleyen adamdan belgeleri için daha makul bir fiyattan vermesini ister. Aspro ona bir şart koşar. Bu şart annelik duygusu barındıran kişiler için can yakan bir şarttır. Aspro Rahilden Yonas’ı ister. Bebeğini vermek istemeyen Rahil kendi başının çaresine bakmayı kendisi bir şeyler yapmayı hedefler.

Ne garip değil mi ? Karşımıza iki farklı anne modeli çıkıyor. Biri para ve mihnet için kızını hiçe sayarken biri de yaşadığını zorluğu görmezden gelip bebeğini vermemek için mücadele ediyor. Annelik kutsal bir şeydir. Sonradan öğrenilmez bebek rahmine düştüğü andan itibaren annelik duygusu kendini gösterir. Annelik çabadır, fedakarlıktır. Gerekli çaba ve fedakarlık gösterilmeyen çocuklar ne yazık ki hayatın acımasız yüzü ile karşıya karşıya gelirler. Tıpkı Zein gibi…

İşte bundan sonra Zein’in yaşamı daha da içler acısı bir hale geliyor ve insanların ışık görmemiş merhametine, vicdanına dokunacak bir yerden sonrada içimizi ısıtacak sahnelere yer veriyor.

Tabi bunun yanı sıra yönetmen işlemiş olduğu yoksulluk, eğitimsizlik, çaresizlik ve bunu oluşturan toplumsal-politik-ekonomik koşulları göstermek yerine sonuçlarını gösteriyor.  Kameranın açısı bu sefer bizlere daha farklı şeyleri gösteriyor.“Ortadoğu’nun Paris’i” Beyrut’un en yoksul bölgelerinde dolaşıyor kamera. Bunu yaparken de çoğu zaman belgesel estetiğine yaklaşıyor. Bu da anlatılan hikayenin sahicilik duygusunu artıran bir faktör olarak dikkatimizi çekmektedir.Zein’in Yonas ile birlikte hayatta kalma çabasına eşlik eden görüntüler bir yandan toplumun en alt kesiminin nasıl yaşadığına ve hayatta kalmak için yapmak zorunda kaldıklarına seyirciyi tanık etmek istiyor.

Fotoğraf sahibi: djedj (@djedj on Pixabay)

Filmin işlediği konuları çoğaltabiliriz. Baktığımız zaman bunlar:

  • mültecilik, 
  • göçmenlik, 
  • kaçak işçilik

Bunlar filmin çarpıcı bir noktası konumundadır. Çünkü işlenen bu konu toplum gerçekliğini öne sürmektedir. Bugün hala devam eden bu sorunlar Batı merkezli ülkeler üzerinden tartıştığımız durumların Ortadoğu’daki yakıcılığına dikkat çekmektedir.  Bir yanda ülkenin en yoksulları, diğer yanda savaş yüzünden Suriye’den gelmek zorunda kalanlar ve bir de iş bulmak umuduyla kendilerini bu ülkeye atanlardan örülü bir dünya fotoğrafını gözler önüne seriyor film. Bunun yanı sıra bütün bunların yükünü sırtlanmak zorunda kalan kadın ve çocukların dünyasının içine sokuyor seyirciyi.

İşte  Rahil,Yonas ve Zein bu yükü omuzlarında taşıyan kişiler. Öyle ki Rahil kaçak olduğu için bir süre sonra yakalanıyor. Zein ve Yonas birlikte hayatta kalabilmek için mücadele ediyor. 

Zein başka bir ülkeye gitmek için planlar yapsada işler onun istediği gibi gitmiyor. Galiba filmin en etkilendiğim en can alıcı noktalarından birisi de Zein çok çabalasa da vermek istemediği küçük Yonas’ı mecburiyetten çaresizlikten dolayı Asproya vermesi.Yonas’ın yanında götürüp eziyet çekmesini zarar görmesini istemeyen Zein bu yükün altında oldukça eziliyor. Çocuk aklı düşündüğü tek şey Yonas’ın karnının doyacağını mutlu olacağını ümit etmesi. Başka ülkeye gitmek için evine dönen Zein ailesinden gerekli doğum belgelerini istemektedir. Ama Zein ‘in kimliği yoktur.Zein için orada farklı bir acı gerçek ortaya çıkmaktadır.Seher artık bu hayatta yoktur. Bunu öğrenen Zein  bu durumu kabullenmez ve gidip kardeşinin ölümüne sebep olan adamı bıçaklar. Ve seyirci kendini mahkemede yargılanan Zein’i izlerken bulur. Filmin diğer sahnelerinde bakıldığında gerçekcilik her ne kadar ön planda olsa da mahkeme sahnesinin altı boş kalmış ve kopukluk yerini masalsılığa bırakmış. Anne babayı dava etmek güzel bir buluş olsa da bağlantıların zayıf olması bu buluşu detekler nitelikte olmamıştır. Aslında bunun yönetmenin motivasyonuna bağlı olduğu kolay bir şekilde kendini ele vermektedir.

İşte filmin çarpıcı sahnelerinden olan bölümü sizlerle:

Yazımı şu sözlerle bitirmek isterim.Ahmet Hamdi Tanpınar”ın: “Ateş gibi; fakirlik insanı güzelleştirir ve asilleştirir. Fakat sefalet hoyratlaştırır ; ruhen sefil eder. İnsanda insanı öldürür.” sözlerine karşılık bulan bir film. Kefernahum”da fakirlik yerini sefaletin en yoz en acımasız haline bırakmış, insanda insanlığı öldürmüş, insanlık namına bir umut ışığı olabilecek çocuk Zein”in insanda insanlığı yeniden diriltmek isteyen mücadelesini kendi bakış açısından anlatıyor.

aynur
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Hastalık, Üzüntü, Keder, Sıkıntı Sabah Uyandığında 4 Kez

Hastalık, Üzüntü, Keder, Sıkıntı Sabah Uyandığında 4 Kez

Sonraki
Mario Puzo – Aptallar Erken Ölür

Mario Puzo – Aptallar Erken Ölür

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.