Ruhunu satan birine ne denir? Uzun zamandır bu sorunun cevabını arıyorum. Sorunun ortaya çıkma hikayesi son derece saçma. Küçük kardeşim bana soğuk bir espri yapmak için sordu bu soruyu. Onun istediği cevap da ruhsattı. Ancak tabii ki ruhsat cevabı beni tatmin etmedi. Ve kendim düşünerek bir cevap bulamadığım bu soruyu önce çevremdekilere sordum. Onlar da “Evet bu sorunun cevabı bu.” diyebileceğim bir cevap veremediler. Yine kendimle baş başa kaldığımı fark edince iş başa düştü. Mecazen ya da deyim anlamıyla değil. İş gerçekten başa düştü. Durmak bilmeyen, bazen kontrolsüzce akıp giden, bazen kafamı ağırlaştıracak ve “Yeter artık!” dedirtecek kadar üstüme gelen düşüncelerimin ana mekanına düştü.
Bir cevap bulabilmek için kendime ilk olarak “Ruhunu satmak ne demek?” sorusunu sordum. Sahiden ne demek ruhunu satmak? Fikirlerini düşüncelerini satmak mı, duygularını satmak mı yoksa herhangi bir şey için kendinden ödün vermek olmadığın biri gibi davranmaya çalışmak mı? Aslında düşüncenin de duygunun da kaynağı ruh. Ruhu olmayan insan olmaz ruhunu geri plana atmış insan olur. Peki bu insanlar mıdır ruhunu satmış insanlar? Hayır. Çünkü ruhu hala onun. İstediği gibi yönlendirebilir. O arka planda durmasını tercih etmiş. Belki geçmişinde çok kırılmıştır bu kişi. Bu kadar kırılmasından ruhunu ve duygularını sorumlu tutmuştur. Ruhuyla bir konuşma yapmış ve “ Sen bana zarar verdin artık arkada dur. Senin kararların beni kötü bir sona götürdü.” demiştir. Ve ruhu da verecek bir cevap bulamadan, karşı çıkmadan usul usul o kişinin en derinliklerine istemediklerini gömdüğü mezarlığına gitmiştir. O zavallı ruh belki tekrar çağrılmayı bekliyor. Belki de her şeyi kabullenmiş yalnız başına oturuyordur. Ama sonuç olarak hala olması gereken bedendedir. Yani kaybolmamış veya satılmamıştır.
Aynı zamanda ruh benliğimizin ana maddesi olan, bizi biz yapan, bizi özel bir insan yapan bir şey olduğuna göre eğer biri ruhunu sattıysa benliğini, özünü satmış demektir. Yani kendinden ödün vermiş demektir. Bir şeyler elde edebilmek için olmadığı biri gibi davranmaya çalışmış ya da buna mecbur bırakılmıştır.
Kendi benliğini beğenmeyip ya da beğendiremeyip, kendi ruhunu sevmeyip ya da sevdiremeyip benliğinin ana maddesini değiştirmeye çalışmak, onu özel kılanlardan vazgeçmek tam olarak da ruhunu satmak. Ruhunu satmakla kaybetmek aynı şeydir. Kimse bile isteye kendinden ödün vermez. Ya buna mecbur bırakılır ya da ruhunu sattığının farkına çok geç varır. Peki onu uyanmak istemediği derin uykusundan uyandıran ne? Uğruna kendi özünü yitirdiği şeyin değersizliği. Kendinden ödün verdiğinin farkına uğruna ruhunu sattığı şeyin aslında ne kadar değersiz olduğunu görünce varıyor. Daha doğrusu, o istese de istemese de her zaman onunla olacak ruhundan daha değersiz olduğunu fark edince. Ruhunu kendi elleriyle teslim ederken ileride duyacağı pişmanlığı düşünmüyor. Göz göre göre veriyor ruhunu. Adeta diğerlerine “Benim benliğimin, ruhumun, fikirlerimin önemi yok , bir başkası için değiştirebilirim. Alın beni, istediğiniz gibi şekillendirin. Sizin hakkımda ne düşüneceğiniz benim ne hissettiğimden daha önemli.” diyor. Ancak kendine verdiği zararın, fikirlerine ve hislerine yaptığı saygısızlığın, bir başkası için ezip geçtiği gururunun farkına varınca iş işten geçmiş oluyor. Kendine ihanet ediyor. Arkadaşını satan biri arkadaşına, vatanını satan bir vatanına, emaneti satan biri ona güvenip değer verdiğini bırakan kişiye ihanet ediyorsa; ruhunu satan kişi de ruhuna ihanet etmiştir. İnsan kendi kendine nasıl ihanet edebilir diye düşünebilirsiniz. “ Doğru da benim yanlış da benim. Hata da benim doğru da benim.” diyebilirsiniz. Peki sizce ruhunuz, özünüz bir insan olup sizinle konuşsaydı, başka ruhlar için onu değiştirmeye çalışmanıza ne derdi? Bence hayal kırıklığına uğramış hissederdi. Kendisinin sizi bırakmak, terk etmek gibi bir ihtimali bile yokken sizin başka biri için onu terk etmeye çalışmanız onu hayal kırıklığına uğratırdı. Bence birini hayal kırıklığına uğratmak da ona ihanet etmektir. Bu yüzden ruhunu satmak ruhuna yani kendine ihanet etmektir. İnsanın kendine yaptığı ihaneti bazen küçük bir çocuk gibi bazen de kocaman bir cellat gibi karşısına çıktığında yaşadığı pişmanlığın haddi hesabı yok. Bu kişi yaşadığı pişmanlığın da etkisiyle zamanla benliğini kaybetmiş biri halini alıyor. Yani ruhunu satmış birine benliğini kaybetmiş biri denir.
Ben de dahil eminim bir çoğumuz zamanında ruhunu satmıştır. Ben kendime çok değer veriyorum asla öyle bir şey yapmam diye düşünmeyin. Ben bundan az bir zaman önce ruhumun gönüllü işçisi olduğunu söyleyen biriydim. Ancak insanız. Hepimiz hatalar yaparız. Belki bazılarımız kaybettiğini bulmuştur ve hatasını telafi etmiştir, bazılarımızsa başka bir benlik kazanarak kendine yeni bir ruh edinmiştir. Aslında o edindiği şey onun için yeni bir ruh değil yalnızca dışarıya gösterdiği bir kılıftır. Kendiyle baş başa kaldığında yine fark eder kendine yaptığı ve devam ettirdiği ihaneti, değişmenin nesi kötü diye düşünenler illaki vardır. Bence de değişim kötü değil. Ancak kendi ruhunu bilerek ya da bilmeyerek sattığın için değişmek zorunda kalmak kötü.
Ruhunu kaybettiysen ara. Bulamıyor musun? Yine de aramaya devam et. Onu araman onun sana bağlı kalmasını sağlar. Ben henüz bulamadım ama hala arıyorum. Aramaktan vazgeçme. Fazla uzağa gitmiş olamaz. Ruhunu kaybetmemiş, kaybettiyse de bulmuş ya da aramaktan vazgeçmeyen biri olmanız dileğiyle…