Bizler etten kemikten yaratıldık ve insanlık denen gözalıcı giysiyi giyindik. Ama tabii o insanlık giysisini kimi iyi taşıdı kimi kötü. İnsanlık giysisi kimine yakıştı, kimine birkaç beden büyük geldi. Bu insanlık giysisi o kadar önem taşıyor ki, bazılarımız ona layık olamayıp ağır geldiği için, üzerimizden çıkarıp attık. O yüzden rahatlıkla, vicdan gözetmeden (insanlık giysisinin üzerindeydi vicdan çünkü) birbirimizi öldürebiliyoruz.
Bu kadar kolay can alabiliyoruz. O kadar rahat can alabiliyoruz ki cinayet işleniyor, o kişi dört ay ceza alıp serbest kalıyor. Ya da cinayeti işleyen, iyi hal indirimi alıyor. Sevgili Müge Anlı’nın dediği gibi, “Vah gidene.” Ölen öldüğüyle kalıyor. Katil ise iyi halden indirim alıyor ama artık onun insanlık giysisi yırtılmış ve üzerinden tamamen çıkmıştır.
Annemizden doğduğumuzda ‘’Merhaba!’’ diyoruz insanlığa. Önce ailemizin verdiği bilgilerle şekillenir insanlığımız. Sonrasında öğretmenlerimizin öğretileriyle daha da gelişip bir giysi halini alır. Burada önlemli olan şudur aslında; insanlık giysisi bize değil, biz ona yakışmalıyız ki insanca yaşayabilelim. Sanırım bazılarımız insanlık giysisini kendilerine yakıştırmaya çalışıyorlar. Bu yüzdendir ki onlar giysiyi çekiştirdikçe insanlıkta kocaman delik açıldı ve yama tutmayan delikten içeri kötülük sızıyor, o kötülük de karakterlerine bulaşıyor.
Günümüzde o kadar kötülük oluyor ki, boşuna “İnsanlıktan çıkmışlar.” denilmiyor.
Oysa bir bilseler insanlık kadar güzel bir şeyin olmadığını, bazılarımız insanlıktan istifa ederler miydi hiç?
Biri suç işliyor, o suç insanlığa atılıyor ve insanlık suçu deniyor. Neden birinin işlediği bir suç, diğerinin insanlığını lekelesin? Öteki, insanlıktan istifa ettiyse; bundan berikinin insanlığına ne? Biri çamura bulandı diye diğeri de mi çamura bulanmak zorunda?
Suç, insanlık suçu değil, kişinin karaktersizliğinin suçudur. Çünkü insanlık giysisi, üzerinden çıktığında karaktersizliğiyle baş başa kalır.
İnsanlıktan nasibini alamayanlar belki de almak istemeyenler, içleri bomboş, beyin değil et parçasıdır onlarınki. Sağlıklı düşünemezler… Düşünemedikleri için de insanlığa kötülük ederler. Mesela insanlığın çoğalmasına vesile olan bir kadını öldürürler. Aslında bir kadın ölmez, insanlığın yarısı ölür.
Yürekler yanar her insanlık öldüğünde. İnsanlığı olanın yaka iğnesidir vicdan ve insanlık öldüğünde o vicdan bir iğne misali batar insanın canına… Batar da uyutmaz geceleri.
Sanki göğüs kafesine bir baskı olur, nefes alamaz.
“Keşke.” dersin. “Keşke her insanlığa bürünen insan olsa da, insanlığı karanlığa değil de aydınlığa sürüklese.’’
Maalesef hiçbir şey dört dörtlük olmuyor.
Sınav dünyasındayız. Ama şunu iyi bilmeliyiz ki, bu dünyanın öteki dünyası da var.
Yüceler yücesi Allah’ın adaleti daha çetindir. Bu dünyada ne yaparsak öbür dünyada misliyle karşılığını alacağız. Bunu bilerek yaşarsak, biraz da sinirlerimizin konturlu elimizde olursa hem insanlığımız bizi terk etmez, hem de ahretimizi kurtarmış oluruz.
Bırakalım artık kadınları öldürmeyi, onlar bizim annelerimiz.
Çocuklara zarar vermeyelim artık. Onlar Allah’ın bizlere bahşettiği en güzel nimet.
Birbirimizi öldürmekten vazgeçelim artık. Bizler birbirimizin kardeşiyiz çünkü.
İnsanlık bizi terk etmeden biz kötülüğü terk edelim.
R_Türeyen