Gözümü kamaştıran ışık dağıldığında ilk gördüğüm Ali Amca’nın başının arkasında duran saatin 18.45’i gösterdiğiydi. Ha siktir! Beni buradan kurtarmak için o kadar geç kalmışlardı ki, motosikletimle ölümcül bir hızla hiç durmadan sürsem dahi Korunaklılar sınırına ucu ucuna yetişebilecektim. Erdoğan’ın her akşamki gibi geç kalması için dua etmeliydim çünkü ona yakalanmamak için zamanım kalmamıştı.
Uyanış polisi kollarımdan tuttuğu gibi kaldırdı ve ”İyi misiniz Asrın Hanım? Çığlık sesleri için komşularınız aradılar” dedi. Sürdüğü traş losyonu kokusu bir an için midemi bulandırdı, halbuki Uyanış’ta traş losyonu bulmak zordur, organik olanını sınırdan geçirmek için oldukça yüklü bir miktar harcamış olmalıydı.
Ali Amca’nın endişeyle dolu bakışlarına rastladığımda halimin sandığımdan daha kötü anlamıştım. Saatlerdir hiçbir şey yememiştim ve ellerim zangır zangır titriyordu. Dış kapıya doğru adım atacaktım ki polis bu sefer de iyi olduğumu hiç de merak etmeyen, sadece sorgulayıcı bir ses tonuyla sorusunu yineledi. ”Asrın Hanım. İyi misiniz?” Hah, işte şimdi sıçmıştım. Bu sorunun devamı ”Bizimle Genel Salon’a kadar gelmelisiniz” diye devam edecekti. Canım sevgilim Erdoğan ile motorlarımızla yüksek hız yaptığımız gecelerin neredeyse her biri Uyanış Polisi’nin ”Sizi Genel Salon’da ağırlayalım” cümlesiyle biterdi.
Genel Salon’a kadar gidip, canım sevgilim Erdoğan’ın beni kaçırdığını ve tutsak ettiğini üstelik bunu o çok sevdikleri Rehber ile birlikte yaptığını izah edecek kadar vaktim yoktu. Çünkü biliyordum ki birkaç saat sürecek bu sorgu işlemi, Erdoğan’ın beni sorgudan almasına ve durumumu Rehber’e bildirmesine neden olacaktı. Elde var sıfır.
Geriye kalan tek şansımı kullandım. ”Bir bardak su alabilir miyim, başım dönüyor” dedim. Sendelediğim için Ali Amca’nın koluna tutundum. Hayır Ali Amcacım, ihtiyacım olan su değil. İhtiyacım olan su getirmek için polisin yanımdan uzaklaşması. Uyanış polisi yanımdan uzaklaştı ve çeşmeye doğru yöneldi. ”Bardaklar sağ tarafınızda” dedim. Oysa ki canım sevgilim Erdoğan, bardakları hep sol tarafa dizerdi. Bunun bana birkaç saniye daha kazandırmasını umut ettim.
Birkaç saniye için, nefes almayı dahi durdurarak, motorun anahtarını kaptım. Dış kapıya doğru uzun ve aceleci birkaç adım atarak evden çıkmayı başardım. Merdivenlerden koşar adım inmeye başladım. Ali Amca ve Uyanış Polisi’nin arkamdan koşmaya başladıklarını tam bu noktada anladım. Geliyorlardı. Anahtarı ve nefesimi sımsıkı tutarak garaja doğru ikişer üçer merdiven atlamaya başladım. Saat kaçtı acaba?
Garajın kapısını açtığım anda kırmızı Hondamı gördüm. Kırmızı Hondamı görmek beni bir an için rahatlattı tuttuğum nefesimi bıraktım ve belki de son kez yenisini ciğerlerime doldurdum. Korunaklılar’dan kaçırıldığımdan beri uzun zaman sonra motoruma kasksız binecektim. Bindim, ayaklığı kaldırıp anahtarı yerleştirdim. Tamam, artık bir aracım vardı. Tek yapmam gereken ona sarılıp, beni bu siktiğimin Uyanış’ından kaçmaktı. Anahtarı çevirdim ve farlar karşıyı aydınlandırdı. Harekete geçmeye hazırlanırken o tanıdık bir çift yeşil gözü bana acıyla bakarken gördüm.
Benim, sosyopat, manipülasyon hayranı, canım sevgilim Erdoğan, Yamaha motorunun yanında dikilmiş bana bakıyordu.