|
Eğer sizlerde “HAYIR” diyemeyen bir insansanız şu an doğru yerdesiniz. Sizlere bir hikaye anlatmak istiyorum.
- Genç bir kadın yıllarca çocuklarına, eşine, ailesine, akrabalarına ve yakınlarına kendinden feda ederek hizmet etmiş. Hiç kimseye “HAYIR” diyememiş. Canı istese de istemese de her istenileni yapmış ve yıllarca kendi sevdiği şeyleri ertelemiş. Yıllar sonra kadın kalp krizi geçiriyorum diye soluğu hastanede almış. Fakat kadının kalbinde veya kendisinde herhangi sıkıntı yokmuş. Daha sonra psikiyatri servisine giden kadın, uzun süre devam eden depresyonu olduğunu öğrenmiş ve panik bozukluk tanısı almış.
Doktor durumu açıklamış;
İşte bedeninizin size armağanı bu. Bedeniniz size bu hastalık yoluyla şu mesajı veriyor: Lütfen benim için bir şeyler yap. Beni hayatında birinci plana yerleştir. Eğer sen benim için bir şeyler yapmazsan, Ben kendimi bir numara yapacağım. Onun sesini dinlemediğinizde, bedeniniz sapasağlamken yataklara düşer, hiçbir şey yapamaz hale gelirsiniz. Bedeniniz size daha önce depresyon yoluyla sesini duyurmaya çalışmış. Ama onu dinlememişsiniz. Kendinizi ihmal ve suiistimal etmişsiniz. Bu nedenle panik ataklarınız ortaya çıktı. Kendinizle ilgilenmekten başka çareniz kalmadı.
Hasta kadın “Peki şimdi ne yapacağım?”
Doktoru reçete kağıdına bir şeyler yazarak hastaya uzatırken;
“Bu sizin en önemli ilacınız” dedi. Kağıda okuyunca hasta şaşkınlıkla gülümsedi. Mesajı almıştı. Kağıtta büyük harflerle “HAYIR” kelimesi yazılıydı.
Ben bu hikâyeyi her okuduğumda her bir kelimesi yüzüme bir tokat misali çarpıyor. Biz hayır demeyi bilmiyoruz arkadaşlar açık ve net. Bizler gerektiğinden çok daha fazla fedakârlık yapıyoruz. Kimimiz arkadaş ortamından kopmamak adına, kimimiz eşimizle tartışmamak adına, kimimiz de aileyi akrabayı üzmemek adına sessiz kalıyoruz. Peki bu sessizliğin ardında bizim mutsuzluğumuz gizli değil mi.
Çevremizdekiler, eş, dost, akrabalar üzülmesin kırılmasın diye; içimizden gelmeyerek de olsa hayır demedik mi ?
Biraz daha açmak istiyorum konuyu. Çok fazla fedakârlık yapıyoruz. Evlisin, çoluğun çocuğun var. Evde yemek pişiyor. Yemeğin en güzel yerini ve en sıcak tarafını eşine veriyorsun. Eve pasta alınıyor, çocuklar yesin diye, bir çatal bile yemiyorsun. Peki soruyorum size; eşinizin sizden ne farkı var ?
Peki siz neden yemeğin güzel yerini almıyorsunuz tabağınıza. Eşiniz, kendinizden sizden daha mı değerli. Çok mu kıymetli sizden. Bu durum aşırı fedakarlığı gösteriyor. Bizler eşit davranamıyoruz. Dengeyi kuramıyoruz. Hep başkalarını düşünüyoruz. Başkalarının bizim hakkımızda kötü düşünmelerini istemiyoruz. Bizi yanlış anlamalarını istemiyoruz. İşte o yüzden hiç kimseye hayır diyemiyoruz. Bir kerede düşünmeyelim. Bir kerede içimizden geldiği gibi davranalım. Varsın bizi kötü bilsinler, varsın yanlış anlasınlar. Neden tek kişilik değil de, çoklu beyinli düşünüyoruz. Allah bize beyin vermiş. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu biliyoruz. Başkalarının istediği gibi yaşamak zorunda değiliz. Bu hayat bizim. Tek yaşamımız, tek yaşantımız, tek bir şansımız var. Tek bir şansımız varken, neden el alemin bize dayattığı şekilde yaşayalım ki.
Bizler maalesef ki; hayır diyemeyen insanlarız… |
Bizler aslında çocuklara karşıda insafsız davranıyoruz. Onların hayatını daha küçükken yönetmeye çalışıyoruz. Örnek vermek gerekirse, çocuğumuzun dayısı teyzesi veya amcası gelmiş. Çocuğu öpmek istiyor sarılmak istiyor. Ama çocuk daralıyor sıkılıyor ve yanaşmak istemiyor. Ama anne babası, AA kızım veya oğlum ayıp olur hemen sarıl bakayım amcaya teyzeye. İşte bizlerde bu şekilde yetiştirildik. Bizlerde “AYIP OLUR” adı altında geldik bu yaşlara. Şunu şöyle yapmazsan, şu kişiye ayıp olur. Bak kayınvalideye güler yüzlü olmazsan, yanlış anlar. Bak arkadaşlarının dediklerini yapmazsan, seni dışlarlar. Bizim bu tarz cümlelere karşı kulaklarımızı kapatmamız gerekiyor. Bizi sıkan, darlayan, bizi kendimiz olmakla suçlayan insanlardan ayrışmamız gerekiyor. Bizi sadece biz ilgilendiriyor. Bizi ne eşimiz, ne ailemiz, ne de eşimizin ailesi YÖNETEMEZ. Biz bir bireyiz. Herkes birbirine karşı saygılı olması gerekiyor. Ama bizler o kadar yaralandık ki büyürken, küçüklüğümüzde bize dayatılan, “Yanlış anlar”, “Üzülür”, “Ayıp olur” kelimeleri cümleleri, şimdi şu an bizim canımızı yakıyor. Biz üzüleceğimize, başkaları üzülsün. Bize ayıp olacağına, onlara ayıp olsun. Bizlerin canı yanacağına, onların canı yansın. Bizler “Hayır” diyemiyoruz. Ama inanıyorum ki, bu konuda geliştiricez kendimizi. Çünkü hayır diyemezsek, kendimize büyük ayıp etmiş oluruz. Sırf başkaları incilmesin, kırılıp dökülmesin diye biz paramparça oluyoruz.
Hayır demek en doğal insan hakkıdır… |
Halbuki; sevmediğimize sevmedim, beğenmediğimize beğenmedim deseydik, bence bu kadar yara almazdık. Başkalarını memnun etmek yerine, neden kendimizi memnun etmiyoruz. Koca bir ömrü neden başkalarına yaranmak, başkalarını memnun etmek için harcıyoruz. Bu kötülüğü kendimize niye yapıyoruz. Nedir bizim kendimizle çözemediğimiz sorun. Peki bizler neden hep bir fedakarlık yapıyoruz. “Eşim isterse yapmam mı ben”. “Teyzem isterse o konsere gidilir”. “Kayınvalidem isterse hep onu mutlu ederim yeter ki istesin”… O, bu, şu, kimin ne istediği değil, “BEN” ne istiyorum. Ben ne yapmak istiyorum. Ben nasıl davranmak istiyorum. Benim hayatıma, benim yaşam tarzıma, benim isteklerime, benim yapmak istediklerime, benim mutluluğuma, mutsuzluğuma, benim suratımın asıklığına, benim nasıl davrandığıma, benim duygu ve düşüncelerime, benim yaşam biçimime, bana vaad edilen bu ömre hiç kimsenin karışmaya “HAKKI YOKTUR”…
Bizler bunu yüksek sesle maalesef ki söyleyemiyoruz. Hep bir korkumuz var. Kimisi eşinden, kimisi anası babasından, kimisi komşusundan, kimisi kayınvalidesinden kayınpederinden korkuyor, çekiniyor. Bizler herkesin istediği gibi biri olmak için doğmadık. Eğer ki; Başkalarını mutlu etmek için yaşarsak, evet herkes bizi sever ama kendimiz hariç. İstemediğimiz olaylara, içimizden gelmeyerek evet dersek, kendimize yaptığımız en büyük değersizlik bu olur. Yeri geldiğinde hayır diyememek, kendi özgüvenimizi zedeler.
Biz üzüleceğimize, elalem üzülsün… |
Ve şu da var ki; Kendimiz olamadığımız bu dünyada, hep başkalarından onay bekliyoruz. Hep bir onaylanma ihtiyacı hissediyoruz. Halbuki kendimizin farkında olsak, hayatımız daha güzel bir hâl alacak. Başkalarının duygu ve düşünce tarzlarına göre hayatımızı yönlendiriyoruz. İnsanlarla küs olmayalım, onları üzmeyelim diye hep onların yaşantısına göre hareketlerimizi sergiliyoruz. “El alem” ne der diye senelerimizi bu karanlık hapishanede geçirdik. Çok ciddi bir şekilde sorucam. DEĞDİ Mİ ? El alem için, kendimiz olmaktan çıktığımıza değdi mi. Yazık değil mi bize. Yazık değil mi söyleyemediğimiz, içimizde kalan sözcüklere. Sabrettiğimiz yetmedi mi. Sağlam bir geleceğe sahip olmak, sağlam bir birey olmak istiyorsanız, “HAYIR” deyin. İnsanlar sizden bir şey rica ettiklerinde ve içinizdeki ses bu isteğe hayır demek istiyorsa, lütfen bunu yüksek sesle söyleyin. İstemediğiniz her şeyi geri çevirebilirsiniz. Mutlu olmak, daha mutlu hayat sürmek için lütfen “HAYIR” kelimesini kullanın.
Hayır…!!! |
Ve unutmayalım ki; İçimizden gelmeyerek evet demeye devam ediyorsak, beğenmediğimize beğendim, sevmediğimize sevdim, istemediğimize istiyorum, demeye devam ediyorsak ne yazık ki mutsuz olmak kaçınılmaz oluyor.
Bizler için tek dileğim; “HAYIR” kelimesinin yaşantımızda çoğalması dileğiyle…